Uzay Boşluğunda Boltzmann Beyinleri Var mı?
|Siz gerçek misiniz, yoksa rastlantısal kuantum salınımları ile uzay boşluğunda bir an için var olan ve kendini insan sanan rastgele Boltzmann beyni misiniz? Derler ya şempanzeye bile 1 milyar yıl süre versen klavyenin tuşlarına rastgele basarak Hamlet’i yazabilir; biz de yeni yazı dizimizde evrenin tesadüfen oluşup oluşmadığını göreceğiz. Öyle ya, evren büyük patlamayla başladı diyoruz. Peki neden büyük patlama oldu ve büyük patlamadan önce ne vardı? Evren tesadüfse biz nasıl bilim yapacağız?
Boltzmann beyinleri kaçınılmaz mıdır?
İstatiksel olarak bakar ve yeterince beklersek evrende her şey mümkün olabilir. En uçuk hayaller bile gerçekleşebilir. Kuantum fiziğindeki Heisenberg’in belirsizlik ilkesi ve daha temelde yatan termodinamik yasaları uyarınca fizik kuralları bile tesadüfen tümüyle değişebilir.
Hatta evrende 105500 yıl gibi çılgın bir süre beklersek uzay boşluğundaki parçacıklar kendiliğinden bir araya gelebilir. Kendini 45 yıllık sanal hayatını hatırlayacak şekilde insan sanan çıplak bir beyin de yaratabilir. Boşlukta kendiliğinden türeyebilecek insan beyinlerine Boltzmann beyni diyoruz.
Bunlar soğuk ve havasız uzayda bir an oluşup yok olacaklar. Peki bu sırada kendi varlıklarının farkına varmaya ve tümüyle rastlantısal olarak tutarlı bir şekilde birleşen anıları sayesinde, hiç yaşamadıkları bir hayatı hatırlamaya vakitleri olacak mı? Evrenin oluşumuyla kozmik enflasyonu anlatan yeni yazı dizimizin ilk bölümünde termodinamik ve zamanın oku bağlamında Boltzmann beyinlerini göreceğiz.
İlgili yazı: Dört Boyutlu Madde Bulundu: Zaman Kristalleri
Boltzmann beyinleri ve istatistik yasaları
Bu soru evrenin nasıl oluştuğunu bilimsel olarak açıklama imkanına sahip olmak için neden önemlidir? Peki insan olmanın anlamı, insanların özgür iradesi ile ahlaklı seçimler yaparak kendi yaptıklarından sorumlu olması açısından, dolayısıyla da kendi geleceğini çizmesi açısından neden önemlidir?
Evren nasıl yok olacak ve zaman neden geleceğe akıyor yazılarında Boltzmann beyinlerine kısaca değinmiştim ama şimdi detaya giriyoruz: Dünya gezegeninde tek boynuzlu (unicorn) veya kanatlı atlar (pegasus) yoktur; çünkü neden-sonuç ilişkisinin termodinamik optimizasyonu olarak tanımlanan evrim sürecinde bu tür atlar ortaya çıkmamıştır. Peki tümüyle tesadüfü olarak ortaya çıkabilirler mi?
İşin ilginci fizik bilimine göre evet: Siz, ben veya hayali tekboynuzlar atomlardan oluşuyoruz ve onlar da protonlarla nötronlardan. Elbette ki bunlar havada rastgele bir araya gelerek kanatlı atlar yaratabilir. Hatta Hitler ölmeden önceki son haliyle rastlantısal olarak havada aniden belirebilir.
Böyle saçmalıklar gerçekleşmesinin önünde bilimsel hiçbir engel yoktur (zaten işin en ilginç ve bilim felsefesi açısından en kritik yanı da budur); ancak bunun gerçekleşmesi çok düşük bir olasılıktır. Kanatlı atların bir kez ortaya çıktıktan sonra üreyip gergedanlar gibi kendi ekosistemini yaratarak günümüzün teknolojik uygarlık dönemine ulaşması ise daha düşük bir olasılıktır. Öyleyse sorun ne?
İlgili yazı: Gerçek Adem: ilk insan ne zaman yaşadı?
Boltzmann beyinleri ve evrenin yaşı
Öyle ki 4,54 milyar yıllık Dünya’nın yaşı bile buna yetmez. Bugün kanatlı atlar yok; çünkü rastgele oluşmaları için daha uzun bir süre, çok uzun zaman geçmesi gerekiyor. Örneğin 105500 yıl… Oysa Karanlık enerji nedeniyle evrenin de sonsuza dek genişleyeceğini biliyoruz. O zaman sonsuzluk kadar uzak bir gelecekte Boltzmann beyinleri oluşabilir.
Şimdi diyeceksiniz ki “Ama hocam, bunu neden bir sorun olarak görüyorsunuz? Uzak gelecekte tesadüfen oluşup kendini insan sanacak olan anlık Boltzmann beyinleri, bugün yaşadığımız gerçek hayatı ve evreni neden etkilesin?” Öyle demeyin! Evren sonsuza dek yaşayacaksa sonsuz gelecekte sonsuz sayıda (yani bugünkü insanlardan çok daha fazla sayıda) Boltzmann beyni oluşacaktır.
Ancak, istatistiksel olarak daha büyük bir sorun var: Evrenimizin ezelden beri var olmadığı ve sadece 13,8 milyar yaşında olduğunu biliyoruz; ama büyük patlamadan önce ne vardı sorusunu yanıtlayan kozmik enflasyon teorisi de kainatta sonsuz sayıda evren olduğunu söylüyor. Bu durumda yaşadığımız evren aslında uzak geçmişte rastgele ortaya çıkmış bir Boltzmann beynindeki bir halüsinasyon olabilir.
Özetle sonsuz sürede sonsuz sayıda rastgele Boltzmann beyni oluşacaksa bizim ve yaşadığımız evrenin gerçek olma ihtimali de dikkate alınmayacak kadar düşük olacaktır. Bugüne dek ortaya çıkan hayali evren sayısı gerçek evren sayısını çoktan aşmış olacağı için bu böyle olacaktır. Dikkatli okurlarımın şimdiden gördüğü gibi, bu aslında “Evren uzaylıların yarattığı bir simülasyondur” önermesiyle aynı şeydir. Öyleyse bilimde Boltzmann beyinlerinin gerçek olup olamayacağını görelim.
İlgili yazı: Kodlama İçin En Gerekli 16 Programlama Dili
Ludwig Boltzmann beyni
Ludwig Boltzmann 19. yy’ın ikinci yarısında fizik biliminde devrim yaptı. Daha ne yapsın? Gazlar mekaniğinin kinetik teorisi ile modern termodinamik bilimini tesis etti. Termodinamik yasalarını ilk kez formüle eden ve Fransız Devrimi’nin ardından buhar makineleri çağını başlatan Sadi Carnot’dan devraldığı termodinamiği entropi kavramıyla birleştirdi.
Boltzmann, gaz bulutlarını rastgele olarak sürekli hareket halinde olan (titreşen ve yer değiştiren) mikroskobik parçacıklar olarak tanımlayabileceğimizi gösterdi. Termodinamik yasalarını işte bu şekilde gazların kinetik teorisiyle modelledi. Bunu anlamak için entropiye kısaca değinelim.
Eskiden entropi fiziksel bir sistemin yararlı iş üretmekte kullanabileceği enerji miktarının ölçüsü olarak anlaşılıyordu. Örneğin, buharlı makinelerde kazandan gelen sıcak ve yüksek basınçlı yoğun buhar pistona basıldığı zaman; kazana göre nispeten soğuk olan göreli düşük basınçlı ortamda genleşiyordu.
Genleşmeye bağlı basınç boşalması pistonu itiyor ve tekerlekleri çevirerek lokomotifi ileri götürmek gibi yararlı bir iş yapıyordu. Bu da benzinli otomobilinizi çalıştıran içten yanmalı motor teknolojisinin kökenidir. Ancak, bunun için ısı farkı olması gerekiyor:
Boltzmann ve pistonlar
En basitinden, pistonlar kazanla eşit sıcaklıkta olursa ve eşit sıcaklıkta olan bir ortamda bulunursa gazın genişleyerek iş yapması imkansız olacaktır. Kısacası termodinamiğe göre ısı sıcaktan soğuğa akar ve bir makine, ancak enerjiyi bir yerden çekip içinden geçirerek başka yere aktardığı zaman yararlı iş yapabilir. Üstelik Boltzmann’a göre bu istatistiksel bir olaydır. Evrende sıcak parçacıkların sayısı daha fazla olsaydı ısı soğuktan sıcağa akacaktı. Öyle ki ısı farkı ne kadar yüksekse entropi o kadar düşüktür:
İlgili yazı: İnternetinizi Uçuracak En İyi 10 Modem
Makineler ılığı sevmez
Sanayide makineleri ısıtır ve ısının soğuk ortama akmasını sağlarız. Böylece makineleri çalıştırırız. Fiziksel sistemlerin ısıl dengede olması ise (otomobil motoru ile ortam sıcaklığının aynı olması) entropinin yüksek olması ve iş yapamayacağınız anlamına gelir. Peki makineler soğuk olduğu zaman neden rastgele olarak kendiliğinden ısınıp iş yapamaz?
Kısacası boşluktan sürekli bedava enerji çekerek sonsuza dek çalışan devridaim makineleri (sürekli hareket) neden imkansızdır? Bunun nedeni, içten yanmalı buharlı motora girecek suyun, kazanda ısıtılmadan kendi kendine buharlaşmasının gerçekleşmeyecek kadar düşük bir ihtimal olmasıdır. Aynısı bir denizaltı odası için de geçerli:
Denizaltıya ilk kez hava bastığınızı düşünün. Hava bir borudan girerek denizaltının içine yayılacaktır; çünkü vakum ortamında havanın kaplayabileceği bomboş bir hacim vardır. Öyle ki hava denizaltıya girerken rüzgar eser ve bununla küçük bir vantilatörü döndürebilirsiniz. Öte yandan, denizaltının içindeki hava kendiliğinden dışarı çıkmaz; çünkü boş alanı çoktan kaplamıştır ve gaz atomlarının dışarı çıkmak için koca bir odadaki küçücük bir noktada kendiliğinden toplanma olasılığı çok düşüktür.
Öyleyse denizaltının içine basılan havanın entropisi düşüktür ve hava boş aracı doldurur; ama bir kez vakumu doldurduktan sonra entropisi yüksektir. Bu yüzden kendiliğinden dışarı çıkmaz. Havayı ancak kompresörle emerek dışarı çıkarmanız gerekir. Şimdi bu örneği büyük patlamayla oluşan evrenimize uyarlayalım:
İlgili yazı: Evrenin En Büyük Yıldızı UY Scuti mi?
Büyük patlama ve termodinamik
Büyük patlama uzayda bir noktada değil, zamanda bir anda gerçekleşmiştir. Bu nedenle büyük patlama uzay boşluğunda olmamış, bizzat uzay büyük patlamayla oluşmuş ve hiçliğin içinde genişleyerek koca bir evrene dönüşmüştür. Büyük patlama anında ise uzay çok küçük ve enerji yoğunluğu aşırı yüksektir.
Evrenin büyük patlama öncesinde daha fazla küçülme ve sıkışma ihtimali yoktur. Daha doğrusu bu çok düşük bir olasılıktır. Evren zaten sıkışabildiği kadar sıkışmıştır. O yüzden genişlemesi daha yüksek olasılıktır ve tıpkı denizaltının içindeki vakum gibi evrenin de hiçlikte genişlemek için bol yeri (!) vardır.
Dolayısıyla evrendeki toplam entropi sürekli artıyor; çünkü evren sürekli hiçlikte genişliyor. Ancak, sonsuza dek genişleyecek olmasına karşın belirli bir anda evrenin büyüklüğü hep sonlu olacaktır. Demek istiyorum ki evren sürekli genişlese bile sonlu olduğu için termodinamik olarak kapalı bir sistemdir. Kapalı sistemlerde ise entropinin toplamda azalma olasılığı yok sayılacak kadar azdır.
Biz de Boltzmann’ın gazlar kinetiğinden türettiği termodinamik yasalarını evreni oluşturan büyük patlamaya böyle bağlıyoruz. Evrendeki toplam entropi sürekli artar; ama Dünya gibi gezegenlerde lokal entropi çok düşük olabilir ve bu da yaşam gibi düşük entropili organizmaların oluşmasını sağlar. Şimdi entropinin sürekli artmasının Boltzmann beyinleriyle ne ilgisi olduğunu görelim.
İlgili yazı: Biyonik Böbrek ile Diyaliz Derdine Son
Kozmik enflasyon ve entropi
Öncelikle evrenin büyük patlama öncesinde ışıktan hızlı şişmesini sağlayan inflaton enerji alanının çok düşük entropili bir ortamda ortaya çıktığını biliyoruz. Bunun neden böyle olduğunu bilmiyoruz; ama yukarıdaki gazlar kinetiği modelini ile büyük patlama anı arasındaki ilişkiyi düşünebilirsiniz.
İnflaton alanından söz eden kozmik enflasyon teorisi; bu alanın evrenin çok küçük, çok yoğun ve çok sıcak olduğu düşük entropili bir yaklaşık tekillik anında oluştuğunu öne sürüyor.
Bu durumda evrenin tekillik anındaki hiper düşük entropisi inflaton alanını doğurmuş, hiçliğin içinde genişleyen bu alan da uzayın ışıktan hızlı şişmesini sağlayarak çok yararlı bir iş yapmıştır. Sonra bu alan, belirsizlik ilkesi yüzünden bazı yerlerde rastgele çökmüş ve şişmenin durmasıyla lokal olarak boşta kalan enerji fazlası, sıcak büyük patlamayla birlikte BİZİM evrenimizi oluşturmuştur.
Rastgele kısmını da aklınızda tutun. İnflaton alanı tıpkı radyoaktif atomların bozunumu gibi rastgele olarak çökmüştür. Dahası toplam entropinin sürekli artması nedeniyle sürekli çökmeye de devam edecektir. Peki bu kozmik enflasyon için ne demektir? Açıkçası enflasyonun sonsuza dek sürecek olması demektir. Peki bunun için gereken enerji nereden geliyor?
İlgili yazı: Süper Kütleli Kuasarlar Kara Delikleri de Çarpıştırıyor
Üç kuruşa beş köfte yok
Öyle ya, kozmik enflasyonun enerjiyi bir yerden alıp diğer yere aktararak iş yapması lazım. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Burada kuantum fiziğinin gariplikleri devreye giriyor. Ben de bunu kozmolojide enflasyon krizi çıktı yazısında anlattım.
Ancak şunu söyleyebilirim: Işıktan hızlı şiştiği için çok büyük olan uzay yine çok hızlı çökerek yeni bebek evrenler oluşturuyor. Oysa inflaton alanı yüzünden uzay toplamda lokal çökme hızından daha hızlı şişiyor. Böylece kainatta sürekli yeni evrenler, açıkçası sonsuz sayıda evren oluşuyor.
Bunların her biri de belirli bir anda sonlu oluyor. Böylece yaşadığımız gözlemlenebilir evrende toplam entropinin artmasıyla birlikte termodinamik yasaları korunuyor.
İlgili yazı: Düz Dünya Teorisini Çürüten 12 Kanıt
Boltzmann beyinleri ve evren
Buraya dek anlattıklarımızı toparlayacak olursak: Sıcak büyük patlama; temel parçacıklarının yanı sıra var olduğumuz uzay zamanla birlikte galaksiler, yıldızlar ve gezegenleri de yaratarak termodinamik açıdan çok yararlı bir iş yapmıştır. Keza ister Boltzmann beyni hayali olsun ister simülasyon veya gerçek; yaşadığımız evrenin kainattaki ilk evren veya ilk evrenlerden biri olması çok düşük bir olasılıktır.
Buna basit bir örnek verebilirim: Bir kutuya numaralı olan 1 milyon top koyun. Hani şu bizim milli piyango toplarımız gibi… Şimdi kutuya elinizi daldırıp rastgele bir top seçin. 1 numaralı topu çekme olasılığınız nedir? Milyonda birdir! 543 bin yazan topu çekme olasılığınız ise çok yüksektir (Bu da ya çıkarsa diye piyango bileti satın alırsanız büyük olasılıkla kaybederseniz demek. Piyango kumardır 😉).
Peki bunu neden anlattım? Çünkü matematikçi, fizikçi ve mühendis arkadaşlarım şunu sorabilirdi: “Ama hocam kozmik enflasyon teorisine göre inflaton alanının bilinmeyen sebeple düşük entropili bir yarım tekillikte ortaya çıkması sadece bir kabuldür. Öyleyse evreni oluşturan büyük patlamanın, düşük entropili bir ortamda ortaya çıktığını nereden biliyorsunuz?”
Bu meşru bir soru! Ne de olsa büyük patlama anındaki fizik yasalarını bilmiyoruz. Ancak, tıpkı top kurası çekme olayındaki gibi VE hatırlayın dediğim üzere İSTATİSTİKSEL OLARAK evrenimizin fizik yasalarıyla; yani bilimle açıklanabilecek şekilde, neden sonuç-ilişkisiyle ortaya çıkma olasılığı, evrenin rastlantısal olarak oluşma ihtimalinden çok daha yüksektir. O yüzden bilimin yolundan çıkmayın. 😎
İlgili yazı: Evren Neden Var? Nötrinolar ve Leptonlar Açıklayabilir
Öyleyse ne yaptık?
Bilim felsefesindeki bilim yapmak mümkün müdür sorusunu, Boltzmann’ın istatistiksel termodinamik yasalarını kullanarak “evet” diye yanıtladık. Aksi takdirde evrenin simülasyon olmasından doğacak ve yabana atılamayacak olan çelişkilerle karşılaşacaktık. Boltzmann beyinlerine devam etmeden önce bunu antropik ilkeye de bağlayalım:
1) Evren yaşama uygundur; çünkü ancak yaşama uygun bir evrende var olabilir ve evren neden yaşama uygun diye sorabiliriz. Yaşamak için yaşama uygun bir evrende olmak şarttır. 2) Evrenin genişlediğini görebildiğimiz, kozmoloji geliştirebildiğimiz ve hayata anlam verebildiğimiz bir devirde yaşıyoruz; çünkü istatistiksel olarak evrenin gençliği ile yaşlılığında ortaya çıkma olasılığımız çok düşüktür.
Felsefede buna Occam’ın usturası ve mantıkta sadelik yasası deriz: Evren neden var gibi soruları yanıtlarken, karmaşık açıklamalar yerine en basit, en yalın açıklamaları tercih edin. Bunu Kopernik İlkesine de bağlayabiliriz: Bizler ancak deneyimlediğimiz olaylara tutarlı bakış açıları sağlayan bir evreni gözlemleyebiliriz (bunun Hawking’in sınır yok kozmoloji önermesiyle ilişkisini ayrıca yazacağım).
İlgili yazı: Holografik İlke: Evren iki boyutlu bir hologram mı?
Gelelim Boltzmann beynine
Boltzmann Beyni varsayımı, sonsuz sürede her şeyin mümkün olabileceğini söylüyor. Bu da bilimin imkansız olması (her şey tesadüf) ve masallarla büyünün gerçek olması demektir (her şey mümkün). Boltzmann beyni zehirli bir düşüncedir ve alternatif de özgür düşünce için pek yararlı değildir: Evreni üstün bir varlık, örneğin uzaylılar yarattı önermesi…
Her iki durumda da varoluşu düşünerek değil, ancak inanarak açıklayabiliriz. İnsan aklına ve umuda ihanet eden en büyük bağnazlık riski budur! Öte yandan Boltzmann beyni varsayımını yanlışlayamayız; çünkü sonsuz zamanda her şey mümkündür diyor. Ancak, bu durumda Boltzmann beyni varsayımı ile “evreni buluttan tablete veri indiren ilk uzaylı yarattı” önermesi arasında fark yoktur. İkisi de masaldır.
İlgili yazı: Kuantum Darwinizm: Evren Doğal Seçilimle mi Oluştu?
Boltzmann beyni neden yok?
Boltzmann beyni varsayımının bir safsata olduğunu göstermek için elimizde tek bir yol var: Saçmaya indirgemek. Bilimin geçersiz olduğu ve prensip gereği bilimsel olarak açıklanamayacak bir kainatın çok saçma olacağını gösterebiliriz (reductio ad absurdum). Bunun için de Boltzmann Beyni önermesine ameliyat yapalım. Bu önermeyi parçalarına ayırıp alt önermelerindeki hataları ortaya çıkaralım.
- Boltzmann beynine göre sonsuz sürede her şey mümkündür. Burada zamanın sonsuz olduğunu varsayıyoruz; ama ölçülebilen zaman büyük patlamayla akmaya başladı. Bilinen zaman evrenle birlikte ortaya çıktı.
- Boltzmann beynine göre evren sonsuza dek var olacaktır. Burada evrenin ölümsüz olduğunu varsayıyoruz. Oysa evrenin sonsuza dek genişleyecek olmasıyla (bu gerçektir) sonsuza dek var olması iki farklı şeydir.
- Evren sonsuza dek genişleyecektir; ama evrende entropi son kara delik de buharlaştıktan sonra, uzak gelecekte ama sonlu bir sürede maksimuma ulaşacaktır (10120 yıl?). Bu da zamanın akışı dahil bütün fizik yasalarını sınırlayacaktır. Dolayısıyla bu evrende sonsuz süre geçmeyecek VE dolayısıyla Boltzmann beyni oluşmayacaktır. Neden derseniz:
- Bizzat Boltzmann beyninin kendi kendini yanlışlaması, yani çelişkili olması yüzünden: 105500 yıl sonra boşlukta kendiliğinden Boltzmann beyni ortaya çıkması çok düşük bir olasılıktır. Ancak, boşluktan rastgele olarak bir evren ortaya çıkma olasılığı çok daha düşük bir olasılıktır.
İlgili yazı: Fizikçiler Schrödinger Kedisini Nasıl Kurtardı?
Geldik meselenin özüne
İstatistik yasalarına göre, olası evrenlerin bilimsel olarak açıklanabilecek neden-sonuç ilişkisiyle oluşma ihtimali rastlantıyla oluşma ihtimalinden daha yüksektir. Öyleyse kainatta sonsuz sayıda evren olmadığı sürece doğal evrenlerin sayısı Boltzmann beyni evrenlerinden çok daha yüksek olacaktır. Bu durumda yaşadığımız evrenin doğal olma ihtimali de daha yüksektir.
Ayrıca kozmik enflasyon teorisi uyarınca kainatta sonsuz sayıda evren olsa bile bu evrenlerin büyüklüğü belirli bir anda sonlu olacaktır; çünkü zamanda sonsuzluk ve sayıda (nicelikte) sonsuzluk ile uzayda sonsuzluk aynı şey değildir!
Demek istiyorum ki kozmik enflasyon teorisine göre evren sayısı zamanda sonsuzdur; ama sanal uzay-zamanın (hiçlik) belirli bir sanal anında toplam evren sayısı sonlu olabilir (Bu henüz kanıtlanmadı ama Hawking ölmeden önce çoklu evrenin sonlu olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu).
Sonuç olarak çağdaş (?) evren sayısı sonlu ise Boltzmann beyni önermesi yine yanlış çıkar; ama bu önerme sadece fiziksel olarak değil, mantıksal olarak da çelişkilidir:
İlgili yazı: Halka Kuantum Kütleçekim Kuramı Nedir?
Boltzmann beyni ve hayal çelişkisi
Bu önermeye göre bizler büyük olasılıkla sonsuz boşlukta ve sonsuz sürede kendiliğinden bir anlığına ortaya çıkıp kendini insan sanan çıplak Boltzmann beyinleriyiz. Öyleyse yaşadıklarımız birer hayaldir ve Boltzmann beyni ürünüdür.
Peki kim kimin hayali?
Belki Boltzmann beyni sizsiniz ve ben sizin hayalinizim. Belki de Boltzmann beyni benim ve siz benim hayalimsiniz. Ancak, Dünya’da yaklaşık 7,8 milyar insan var. O zaman uzayda 7,8 milyar beynin rastgele olarak aynı anda ortaya çıktığını ve sadece fiziksel uzayda değil, faz uzayında da bütün bu farklı beyinlerin birbiriyle yüzde 100 tutarlı hayaller ürettiğini mi varsayıyoruz?
Kısacası hepimiz aynı rüyayı mı görüyoruz? Özgün fizik yasalarının geçerli olduğu hiçbir gözlemlenebilir evrende uzay boşluğu sonsuz olmadığı için bu imkansızdır. Bütün bu Boltzmann beyinlerinin aynı hayali görmesi ise pratikte asla gerçekleşmeyecek kadar düşük bir olasılıktır.
Ayrıca Occam’ın usturası uyarınca evrenin oluşumunu en basit şekilde açıklamamız gerekiyor. Oysa Boltzmann beyninin sıra dışı varsayımlar sıra dışı kanıtlar gerektirir önermesine aykırı çılgınca bir fikir olması bir yana, bir de bunu daha imkansız varsayımlarla kanıtlamaya çalışıyoruz. Bunları sayalım:
İlgili yazı: Kuantum Zaman: Gözünüz 12 Milyar Yıllık Işıkla Dolanık
Boltzmann beyni safsatası
Nitekim bu hipotez için:
- Kainatın sonsuz büyüklükte ve ezeli-ebedi olduğunu,
- Kainatta aynı anda sonsuz sayıda evren olduğunu ve hep olacağını,
- Çelişkili bir biçimde kainattaki her evrenin sonsuz olduğunu,
- Ve bu evrenlerdeki Boltzmann beyinlerinin aynı hayali görmesi gerektiğini varsayıyoruz.
İşte bu saçmadır. Saçmaya indirgeme yöntemini uyguladığımızda evrenin doğal olarak kendiliğinden; ama fizik yasalarına uygun olarak ortaya çıkmasının çok daha yüksek bir olasılık olduğunu görüyoruz. Keza yukarıdaki sınırlamalar gereğiyle evreni uzaylılar yarattı tarzından simülasyon argümanlarına karşı da (modern masallar?) çok dikkatli olmamız gerektiğini görüyoruz. Neden derseniz cevabı son detayda:
İlgili yazı: Kuantum Silgisi ile Zamanı Silmek Mümkün mü?
Boltzmann beyni için sonsöz
Bu varsayım Ludwig Boltzmann’ın 19. yy’da geliştirdiği istatistiksel termodinamik yasalarından çıktı. Oysa bu yasalara göre bir Boltzmann beyni olsa bile; bunun göreceği hayalin tümüyle fizik yasalarına uygun olma olasılığı, tek boynuzlu ve melek kanatlı evrenler düşleme olasılığından daha yüksektir.
Öyleyse evreni tanrı veya uzaylılar yaratmış olsa bile; her ikisinin de fizik yasalarına uygun doğal varlıklar olma ihtimali, doğaüstü olmalarından açık farkla yüksektir. Demek ki Boltzmann beyni varsayımı “Bilim imkansızdır, öyleyse aklınıza gelen her şeye tanrıdan gelen emir gibi inanabilirsiniz, atış serbest” dememize izin vermiyor! Tersine bu imkanı elimizden alıyor.
Yine de bu, evrenin bir simülasyon olma ihtimalini (yukarıdaki son sınırlama çerçevesinde) ortadan kaldırmıyor. Bu ihtimal var; çünkü evrenin simülasyonunu ondan çok daha küçük bir bilgisayarda yapabiliriz.
Neden derseniz cevabını evren bir simülasyon mu ve evren simülasyonu yapan kara delik bilgisayarda okuyabilir ve eliniz değmişken kara delikten doğan evrenlere de bakabilirsiniz. İnsan beyninin simülasyon yeteneğine ise bilinç maddenin fiziksel bir hali mi ve bilinç bilinçsiz beyinden nasıl çıkar yazılarında bakabilirsiniz. Kozmik enflasyon yazı dizimizin ikinci bölümünde görüşmek üzere.
Evren Boltzmann Beyni Simülasyonu mu?
1A Note on BoltzmannnBrains
2Why Boltzmann Brains Are Bad
3The possible resolution of Boltzmann brains problem in phantom cosmology
4Return of the Boltzmann Brains
Hocam yazilarinizi buyuk bir merakla okuyor yenilerinide sabirsizlikla bekliyorum.Brain green bir videosunda zaman konusunu anlatmis ve aslinde gecmis ve gelecegin olmadigini herseyin an lardan ibaret oldugunu belirtiyordu.Siz zaman konusunu yazmistiniz bir kez daha bu konuyu bir daha paylasim yapabilirmisiniz
Bu güzel yazı için de teşekkürler Kozan Bey. Merak ve ilgi ile okumaya devam ediyoruz. Yazı ile ilgili yorumlarım da şunlar olacak :
1.) Belki biraz romantik bir bakış açısı ama acaba Boltzman’ın intiharından da bahsetmek gerekli miydi bu yazıda ? Okurların bir çoğu bilmiyor olabilir. Benim aklıma bu konuda takılan ise acaba Boltzman bu derin konularda gerçekten bizim bilmediğimiz bir bilgiye ulaştı da bu sebeple mi intiharı seçti sorusudur.Çünkü bilime diğer katkılarının yanısıra belki de yüzyılın formülü olarak oylamaya girebilecek bir formülü bulup intiharını sadece ruhsal hastalıklara bağlamak bana çok mantıksız geliyor.
2.)Önceden de yazdığım gibi “quantum gravity research” ekibinin çalışmaları da mutlaka bu yazı dizisinin bir parçası olmalı bence. Olur da bir gün bu konuda da yazarsanız okumak için sabırsızlanıyoruz.
Başarılarınızın devamı dileğiyle,
Ersen
Kozan bey isinin sicak cisimler fazla olunca soguktan sicaga aktigina dair bir deneysel kanit var mi. Bu bana ilginc geldi. Cunku boyle bir durumda enerjisiz cisimler nasil hareket ederek sicak ortama vs gecebilir. Bu nasil olabilir. Ikincisi istatistiksel yasalar rasgele gorunse de bize aca gercekten rastgelelik var mi. Ornegin kaos teorisinde hava hareketlerinin esasen bize rastgele gorunse de rastgele olmadigi grafiksel olarak çekerler ile anlasiliyor. Yani parca veya kismi bir bakis ile bize raslantisal gorunen hareketler daha butunsel bir inclemede rastlantısal olmaktan cikiyor. Adeta duzensizligin bile duzeni olusuyor. Kelebek etkisi diye bahsedilen etki bile evrendeki isleyisin gercek anlamda duzensizlik anlaminda koaso dayanmadigini ama karmasilik (yani bizim hesaplama gücümüzün ustunde bir karmasiliklik) yani asiri cok faktorlu matematiksel bir model olduğunu gosteriyor. Koas teorisindeki koas duzensizligi degil tam aksine sasirtici bir duzeni ve karmasikligi ifade ediyor. Teori konusunda bilgisiz kisiler koas kelimesinden yola cikarak zannediyor ki evrende kaos hakim. Oysa buradaki kaos ifadesi sadece olağanüstü kompleksligi ifade etmek icin teorinin ismi olmustur.
Evet, mutlak sıfıra inen parçacıkların aniden ısınması (dışarıdan enerji almadan) bunu kanıtlıyor.
Tesekkurler. Bu cok ilginc bir bilgi gercekten. Ben şöyle düşündüm bu bilgi karsisinda. O halde bizim “enerji” dedigimiz seyin bildigimiz tanimi da yanlis hatta ortam sartlarina gore “goreli”bir durum enerji dedigimiz sey. Cok ilginc gercekten.
Kozan bey “hiclikte genişleyecek yeri vardir” ifadenize deginmek istiyorum. Unlem koymuşsunuz ‘yer’ ifadesine. Burada unlemle kastettiginizi anliyorum. Ama burayı biraz acmak gerek diye düşünüyorum. Hiclikten yani potansiyeli “sifir” olandan hic birsey olusamaz buna elbette “yer”de dahil. Bu hiclige her ne kadar sanal parcacik uzayi denilmisse de burada tanimsiz bir durum var. Yani soyut bile diyebilecegimiz bir durum. Zira “yersizlikten” “yer” nasil olusabilir. Sanal parcacik uzayi yersel bir ortam ise bu sefer yersizlikten yer olusmus diyemeyiz. Olan sey evrenin bir yer veya ortam icinde olustugudur ama biliyoruz ki evren yani uzay bigbang ile olustu. Burada demek istedigimin ozu su ki bildigimiz madde ve enerji uzayi ve oncesini tanimlamaya yetmiyor. Bize baska bir tanim gerekli. Aksi halde cikmaz sokaga giriyoruz. Oyle ki hersey anlamini yitiriyor. Gelmek istedigim nokta su. Eger madde ve hatta enerji bile evrenin öncesini tanimlamaya yetmiyorsa ortada bambaska birsey var demektir. Oyle bir sey ki az veya cok, buyuk veya kucuk gibi hatta var veya yok gibi butun kavramsalligin ve tanimlamalarin sona erdigi bir oz lazim. Suanda bunu karsilayan tek ornek var elimizde. Bunun adi salt bilinc deneyimi. Butun bu tanimsizliklari ancak bilinçle aciklayabiliriz. Baska turlu aciklanmqsi mumkun degil. Bilinc madde ve enerjinin adeta bir ust tanimi oluyor. Burada bilinc derken kozmik bir bilincten bahsediyorum. Tabi ki maddeye veya bir beyne dayanmayan salt bilincten.
Fizikteki hiçlik felsefedeki hiçlikten farklı. Sanal parçacık olayı da henüz tam çözülememiştir.
Tesekkurler cevaplariniz ve ilginiz icin. Son olarak su fikirlerimi de konuyla ilgili ifade etmek istiyorum.
sanal parcacik uzayi yersel bir tanıma sahip olamaz diye düşünüyorum demistim zaten. O halde yersellik yoksa bu durumda anlik var olup yok olan sanal parçacıklar nasil olabilir. Yani bunlar mekansallik eger yoksa nasil var olup yok olabilirler. Yokluk veya hiclik icinde bu oluyor diyorsak yokluk veya hiclik nedir. Yersel bir ortam hiclik olamaz ki. Sanal parcacik uzayini yersel olarak tanimlayamiyorsak ortada baska bir nitelik var demektir. Eger ortam veya yer bigbang ile basladiysa bu durumda oncesinde bir ortam olamaz diyorsak eger, sanal parcacik uzayıni hic bir sekilde tanimlamamiz mumkun degildir. Bu durumda bigbang öncesinde gercek anlamda yokluktan yani hiclikten (hic bir sekilde madde ve enerji anlaminda var olus potansiyeli bile tasimayan) var olus soz konusu olmalidir. Bu nasil mumkun olabilir sorusu kafa bulandirici. Burada akla su geliyor hiclik veya yokluk baska bir nedene dayali sekilde bir sekilde var olus potansiyeli kazaniyor olabilir. Daha once bu nedene salt bilinc dedim. Cunku maddeye dayanmayan bir bilinc soz konusu olur ise bu var olus potansiyeli sifir olan yani hic olani var edecek bir bilinc deneyimi soz konusu olabilir. Bunun yaninda varolusa ikinci açıklama yazinizda gecen ve benim de baska yazilardan birinde yorumda yazdigim algilanan yerine algilayanin esas olmasi. Yani evrenin varliginin zihinlere indirgenmesi. Daha once belirttigim gibi evren bir ana kaynak bilincten bizim bilinc agimiza adeta bir radyo yayini misali bir yayin olabilir. Boyle bir durumda evren vardir disimizda ama sadece algisal olarak vardir. Yani ana kaynaktan algilatilmaktadir. Biz evrenle ilgili herşeyi belirlemedigimiz icin yani herseye gucumuz yetmediği (ana kaynak bilinc bizim bilincimizi sinirladigi icin) ve bilinclerimiz sınırlandıgi icin evren disimizda vardir algisalligimiz olcusunde ve bu nedenle bilim yapmamiza engel bir durum yoktur. Sadece niteligini tam tespit edemeyiz cunku algisalligimizin disina cikamayiz. Aslinda boyle bir durumda bizim bilinclerimiz de ana bilincin kismi suretleri olacaktir boyle bir durumda zaten. Ozellikle bilinc madde ve enerji otesi yani bunlarin ustu bir nitelikse. Bu sekilde yazınızda gecen ortak ruya veya hayalin soz konusu olabileceği de anlasilir. Dedigim gibi ortada tek bir temel bilinc var ana kaynak olarak.