Bilimin Henüz Yanıtlamadığı 7 İlginç Soru
|Evrene ilişkin soruları yanıtlamak için en doğru ve güvenilir araç bilimdir. Oysa bilim insanları da aklımıza gelen bütün soruları yanıtlamakta zorlanabilir; ama bu güçlük de gizemli sebeplerden değil, bilimsel sebeplerden kaynaklanıyor. Biz de evrende müthiş bir keşif yolculuğuna çıkalım ve bilimin henüz yanıtlamadığı 7 ilginç soruyu görelim.
Bilimin sınırları
Öncelikle bilimsel araştırma yapmanın güçlüklerine değineceğiz: Bazı doğa olayları o kadar nadir görülüyor ki bilim insanları bunları gerçek zamanlı olarak araştıramıyor. Başkalarının tanıklığına bağlı olarak sonradan akıl yürütmek ise doğrudan deney ve gözleme dayanmadığı için pek değer taşımıyor.
Diğer fenomenler ise o kadar yaygın ki birbirine benzeyen olguların çok farklı sebepleri olabiliyor. Bu biraz da çaya şeker kattığınız zaman bunun pancar mı, şeker kamışı mı, mısır şurubu mu olduğunu anlamaya benziyor.
Düşünün, insan beyni doğada hayatta kalmak için evrim geçirdi. Evreni olduğu gibi görmek için evrim geçirmedi. Bu nedenle bilimsel gelişmelerin zaman alması karşısında sabırlı olmalı ve sıfırdan bize yeni şeyler öğreten bilim insanlarına teşekkür etmeliyiz.
İlgili yazı: 10 Adımda kara deliğe düşen astronota ne olur?
Bilimin kehaneti olmaz
Nitekim yerçekimini kuantum fiziğiyle açıklamak, yani kuantum kütleçekim kuramı geliştirmek gibi öyle konular var ki fizikçiler bu soruları 100 yıl kafa patlasalar da yanıtlayamıyorlar. Öte yandan, Newton mekaniği ile yerçekimi tanımlayan görelilik teorisi arasında yaklaşık 250 yıl olduğunu düşünürsek buna şaşırmamamız gerekiyor.
Öyleyse biz de evrende heyecan verici bir keşif yolculuğuna çıkalım ve bilimin çözmek için çok çalıştığı ama henüz cevaplayamadığı 7 soruyu görelim.
İlgili yazı: Olay Ufku Teleskopu İlk Kara Delik Resmini Çekti
1. Yıldırım Topu
Yapılan araştırmalar insanların yüzde 5’inin bu gizemli ışık toplarını gördüğünü gösteriyor. Aslında ışık toplarını ilk çağdan beri biliyoruz ki bunun doğal bir fenomen olduğunu düşünürsek olayın Dünya gezegeni kadar eski olduğunu söyleyebiliriz.
Bunlar renk ve parlaklık açısından şimşek çakmasına benziyor; ama şekil olarak futbol topuna benziyor. Ayrıca şimşek gibi bir anda çakıp sönmek yerine, yıldırım topları havada birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar varlığını sürdürüyor. Hatta ünlü Tenten çizgi romanına konu olan resimde görüldüğü gibi, gökte uçarak odaların içine girdiği veya yerde kedi gibi gezdiği de öne sürülüyor.
Yıldırım topları genellikle insan kafası büyüklüğünde oluyor ama en büyüklerinin çapı 1 metreyi aşıyor. İşin ilginci, bunların gök gürültülü ve yağışlı havalarda, özellikle de açık arazide görülmesini beklersiniz. Oysa İkinci Dünya Savaşı’nda uçak pilotlarının ve hatta denizaltıların makine dairesindeki makinistlerin yıldırım topu gördüğü söyleniyor!
İlgili yazı: Gerçek Adem: ilk insan ne zaman yaşadı?
Yıldırım topları nasıl oluşuyor?
Bilim insanları yıldırım toplarını iki şekilde açıklıyor: Birine göre gök gürültülü yağmurda yıldırım düştüğünde, elektrik akımı topraktaki standart elementlerden biri olan silisyumu (kumun ham maddesi) buharlaştırıyor.
Havaya yükselen silisyum buharı statik elektriğin çekim etkisiyle gevşek toplar halinde topaklanıyor. Silisyum molekülleri havadaki oksijen atomlarıyla birleşerek yanıyor (okside olarak silisyum dioksit, yani cam, beton, porselen ve fayanslarda kullanılan silika bileşiğini oluşturuyor) ve yıldırım topu olarak adlandırılan ışık küresini oluşturuyor meydana getiriyor.
Nitekim bu fikir laboratuar testlerinde başarıyla sınandı ve araştırmacılar masa başında oluşturdukları silisyum buharının yıldırım topuna benzer ışık topları ürettiğini gördüler. Ancak, deniz altına yıldırım düşmez, hele denizaltıların makine odasına hiç düşmez.
Bu da bize ders olsun
Bir kere yıldırım topunu laboratuarda üretmek yeterli değil. Doğada nasıl oluştuğunu anlamanın tek yolu yıldırım topunu doğada gözlemlemek… Laboratuar testleri makine dairesi gibi kapalı ortamlarda nasıl oluştuğunu çözmemizi sağlayabilir; ama denizaltılarda toprak ve silisyum olmadığına göre, buna farklı bir açıklama getirmemiz gerekiyor.
İlgili yazı: Yapay Zeka Nedir ve Nasıl Çalışır?
Alternatif açıklama derken
Belki de yıldırım havada mikrodalgalar oluşmasına neden oluyor ve bunlar da mikrodalga fırın gibi hava moleküllerini ısıtıyor. Aynı zamanda atomların çevresindeki elektronların bir üst yörüngeye sıçramasını sağlıyor. Elektronlar da foton (ışık parçacığı) salarak enerjiyi deşarj ediyor ve biz de teknik adıyla bu uyarılmış emisyon olayına yıldırım topu diyoruz.
Uyarılmış emisyon, aynı zamanda uçak pilotları ve denizaltı makinistlerinin gördüğü yıldırım toplarını da açıklayabilir. Sonuçta kapalı ortamlar enerjiyi kafesleyerek yoğunluğunu artırabilir ve daha az enerji ile küçük yıldırım topları oluşturabilir (tabii bunların açık araziden gerçekten daha küçük olup olmadığını da bakmamız gerekecek). Öyleyse bundan çıkaracağımız ikinci ders:
Bilimsel teoriler her zaman için test edilebilir öngörülerde bulunmak zorunda ve bu bağlamda içlerinde en makbulü de tüm yıldırım toplarını açıklayan teoriler. Sonuç olarak yıldırım topları iç ve dış mekan gibi farklı türlerde olabilir. Öte yandan, genel olarak yıldırım topu dediğimiz şeyler gerçekte apayrı bilimsel süreçlerden kaynaklanan tümüyle farklı olgular da olabilir. Buna dikkat etmeliyiz.
Deneysel bilimin gücü
İşte bu yüzden bilim deneylere dayanmak zorunda: Yukarıda sıraladığımız olasılıkları eleyerek yıldırım topunun ne olduğunu, birden fazla türü olup olmadığını ve gerçek nedenini bulmanın tek yolu deney yapmak. Aksi taktirde spekülasyon hiç bitmez. Bunu çözmek için de fizikçilerin çok sayıda yıldırım topunu oluşum aşamasında gözlemleyip büyük numune seti alması lazım. Peki sırada ne var?
İlgili yazı: Kodlama İçin En Gerekli 16 Programlama Dili
2. Gök depremleri
Gökyüzünde deprem olur mu? Her ne kadar sağduyuya aykırı olsa da havada deprem olduğunu öne sürenler var. Evrenin kuantum alan kuramında tanımlanan enerji alanlarından oluştuğunu düşünürsek içinden enerji dalgası geçen, yani dalgalanan her yerde deprem olacağını varsayabiliriz.
Bu durumda gökte deprem iddialarının doğru olması için havada sismik dalgaların yayılmasını gerektiği veya şiddetli ses dalgalarının atmosferde güçlü titreşimlere yol açtığını düşünebiliriz. Peki var mı bunun örnekleri?
Aslında var: Dün SpaceX şirketinin Falcon Heavy roketini oluşturan üç adet birinci kademe Falcon 9 roketi Dünya’ya dikey iniş yaptı ve bu sırada sert fren yaparak hız kesti. Meydana gelen ses patlaması, süpersonik hıza çıkan avcı uçaklarının yol açtığı patlamadan daha güçlüydü ve çok daha güçlüsünü de Dünya atmosferinde parçalanan meteorlar yaratıyor. Gök depremleri de böyle bir şey olabilir mi?
İlgili yazı: Interstellar Filmi Ne Kadar Gerçekçi?
Şimşeksiz gök gürültüsü
Amerikalılar buna gök depremi, Japonlar tsunami çekincesiyle denizin gürültüsü ve Bangladeşliler de Barisal Topları diyor. Bunun sebebi de 19. yüzyılda Bangladeş’te gök depremi sınıfına girebilecek olan şimşeksiz gök gürültüsü duyulmuş olması ve bunun top sesine benzetilerek tarihe geçmesi.
Özetle insanların açık havada ve öğle güneşinin altında görünüşte sebepsiz yere gök gürültüsü duymasından söz ediyoruz. Gök depremleri yüz yıllardır çok farklı durumlarda rapor ediliyor. Bu nedenle tıpkı yıldırım topunda olduğu gibi, bunların farklı nedenleri olabilir.
Bilimin üçüncü dersi
Felsefe tutarlı düşünceler ve bilim geçerli düşüncelerle ilgilenir. Örneğin gök depremlerini avcı jetlerinin sonik patlamasıyla açıklayabiliriz. Peki, jetler icat olmadan önce bildirilen gök depremlerini nasıl açıklayacağız? Bu güçlük tutarlı önermelerin bazen geçersiz olabileceğini gösteriyor ve bize yine deney gerekiyor.
İlgili yazı: Kara delikler ne kadar büyük ve elektron kara delik mi?
Bilimin detayları
Öyle ki insanların dünyanın dört bir yanında yaşadığını görüyoruz. Oysa süpersonik uçuşlar savaş uçaklarına ve roketlere özgü. Bunların da her yerden geçmediğini bilirsiniz; ama Dünya’nın her yerine göktaşı düşebilir. Bunların yere ulaşmadan parçalanan haline meteor diyoruz ve her yerde meteor patlaması duyabiliriz.
Dahası asteroitler gökte bir anda parçalanır ve sesi bize ulaşana kadar yok olur. Hele gündüz gözüyle meteorlara ait küçük ışık çakmalarını görmek çok zor olur. Öyleyse gök depremleri, sonik patlamalar ve meteor patlamalarından kaynaklanıyor olabilir.
İkinci açıklama ise oldukça sıra dışı -> Okyanus geğirmesi: Kaba tabiri mazur görün ama bunu ciddiye alan bilim insanları var. Sonuçta milyonlarca yıllık eski fosiller okyanus tabanına çökerek çürüyor ve metan gazı yatakları oluşturuyor.
Bu durumda metan gazı molekülleri kristalize suyun içinde hapsolarak metan cepleri oluşturuyor. Elbette suyun buz kesmesinden söz etmiyoruz; bunun yerine çamurlu deniz tabanındaki kafes bileşikler denilen moleküllerin, metan moleküllerini içine hapsetmesinden söz ediyoruz.
Metan sızıntısı
Burada belirtmeye gerek olmayan bazı detaylar neticesinde, kafes bileşikler birden kırılarak dev bir metan cebini patlatıp suya bir anda büyük miktarda metan gazı salabiliyor. Kısacası yüksek basınçlı derin sudan yukarı çıkan dev metan köpükleri, havada gök gürültüsü gibi sesler çıkarabiliyor olabilir.
İlgili yazı: Evrende Kaç Kara Delik Var ve Nerede?
Metan ve tsunami
Nitekim yapılan hesaplamalar bunun deniz yüzeyinde bir şok dalgası oluşturacağını ve hatta tsunamilere (dev dalgalar) yol açabileceğini gösteriyor. Bu durumda gök depremleri aslında yerde gerçekleşiyor olabilir. Örneğin, yüzeye yakın olan sığ depremler yapısı itibariyle zayıftır, ama yine de gök gürültüsü gibi ses çıkaracak kadar güçlüdür.
Öyleyse gelecek sefere gökte şimşeksiz gürültüler duyarsanız bu bildiğiniz yer sarsıntısından veya okyanus geğirmesinden ya da süpersonik hıza çıkan uçaklardan kaynaklanıyor olabilir. Aman neyse, boş verin, bir gün cevabını bulacağız. Biz bilimin henüz yanıtlayamadığı üçüncü soruya geçelim.
İlgili yazı: İnternetinizi Uçuracak En İyi 10 Modem
3. Hızlı radyo patlamaları
Gök depremleri ve yıldırım topları ilk çağa uzanan gizemler. Öte yandan astronomların son yıllarda keşfettiği gizemler de var. Bunlardan biri de hızlı radyo patlamaları (FRB’ler):
Radyo teleskopların çanak antenlerini göğe çeviren astronomlar, 2007 yılından bu yana uzaydan gelen hızlı radyo patlamaları gözlemliyorlar. Üstelik bunlar gökte rastgele yerlerde görülüyor ve içlerinden biri hariç asla tekrarlanmıyorlar.
Sinyallerin tek seferlik olması bunların sebebini bulmayı da zorlaştırıyor. Ancak, uzaylı sinyali aldığımızı düşünenler acele etmesin: Sinyallerin tek seferlik olması bunların doğal olduğunu gösteriyor (Sadece bir kez tekrarlanan sinyal ise istatistiksel bir hata, teleskop devrelerinden kaynaklanan bir hata veya FRB sinyaline benzeyen bambaşka bir gök olayı olabilir).
Buna karşın FRB sinyallerinin galaksinin dışından, milyarlarca ışık yılı uzaktan geldiğini biliyoruz. Bunun için de tıpkı aktif süper kütleli kara delikler gibi (kuasar) süper parlak olmaları lazım. Buna uygun en mantıklı açıklama ise nötron yıldızları ki bunlar evrenin en sert cisimleridir.
İlgili yazı: Harvard Uzaylılar Radyo Sinyalleri Gönderiyor Dedi
Sert derken
Öyleyse bir nötron yıldızının bu kadar şiddetli sinyaller yaymasına ne neden olabilir? Belki de kara delikler nötron yıldızını yutarken FRB sinyallerine yol açıyor veya nötron yıldızı, süpernova halinde patlayan başka bir yıldızın uzaya saçtığı gaz ve tozdan kaynaklanan şok dalgasına maruz kalıyor. Peki ya bu sinyaller her şeye rağmen tekrarlanıyorsa?
Bu durumda FRB sinyalleri insani aralıklarla değil de astronomik aralıklarla tekrarlanıyor olmalı. Örneğin milyar yılda 1 kez… O zaman bunların sebebini bulmamız çok daha zor olur. Ayrıca tek seferlik FRB sinyalini acı çeken nötron yıldızlarıyla açıklamak nispeten kolay; ama uzayda hangi olayın yalnızca milyar yılık periyotlarla tekrarlandığını bulmak ve bunun nedenini açıklamak çok daha zor.
İlgili yazı: Yaşadığımız Evren Nasıl Yok Olacak?
4. Yıldız Jelibonu
Bu kez adına aldırmayın: Yıldız jelibonu denilen fenomenin astronomideki yıldızlarla hiç alakası yok. İnsanlar yüz yıllar boyunca yıldız jelibonlarını yerde ve ağaçlarda buldular, özellikle de bunlara meteor yağmurunda rastladılar ki bu kez söylentiler veya dayanaksız iddialar yok: Gördüğünüz gibi, yıldız jelibonlarının fotoğrafını çekebilir veya bunları elinizde tutabilirsiniz.
Ayrıca bu yapışkan malzeme hayal gücü geniş insanlar için uzaylı işi gibi görünse de yumuşak jelibonların uzayda donmadan yol alması ve Dünya atmosferinde yanmadan yere ulaşması imkansız. Bu nedenle meteor yağmuruyla uzaydan gelmedikleri kesin ki daha makul açıklamaları göreceğiz :).
İlgili yazı: Hayat Dünya’dan önce uzayda mı vardı?
O zaman bilimin dördüncü dersi
İki olayın aynı anda ve aynı yerde yaşanması mutlaka aralarında bir bağıntı olduğu anlamına gelmez. Örneğin, yapılan deneyler kuşları bir kişi el sallarken ani bir sesle korkutursak ses olmadan el sallandığında bile korktuklarını gösteriyor.
Bu da insanların doğaüstü olaylara inanması ve bilmedikleri şeyleri maneviyatla açıklamasının bir sebebi olabilir. Sadece bilimsel deneyler ve gözlemler bize olayların arasındaki gerçek sebep-sonuç ilişkisini gösterebilir.
Demek ki yıllar önce biri yıldız jelibonlarını meteor yağmuru sırasında gözlemledi ve gökten taş gibi yağdıklarını düşündü. Bununla birlikte bazı ilişkiler de bağlantılı olabilir. Örneğin, yıldız jelibonları genellikle suya yakın yerlerde bulunuyor. Ayrıca sümüksü kurbağa yumurtası öbeklerine çok benziyor.
Öyleyse bunlar gerçekten kurbağa yumurtası veya kurbağa yumurtası yedikten sonra bunları beğenmeyip ağzından çıkaran hayvanların artıkları olabilir. Peki neden kimyasal ve genetik testler yapmıyoruz? Bunun da iki sebebi var: Yıldız jelibonu DNA bulabileceğimiz kadar kaliteli değil. İkinci sebebi ise kaynak yetersizliği:
Bilimin engelleri
Nötron yıldızı yutan kara delikler varken, jelibon araştırmaya yeterince kaynak ayırmak pek mümkün değil. 🙂 Ayrıca doğada yıldız jelibonuna benzeyen yumurta öbekleri veya malzemeler üreten birçok canlı var (mantar, bakteri, sümüksü küf, mavi-yeşil algler) ve bunların neye ait bulmak zor oluyor.
İlgili yazı: Başka Galakside Binlerce Öte Gezegen Keşfettik
Bilimin yapay sebepleri
Bilim insanları 1979 yılında, Texas’ta mor renkli yıldız jelibonu buldular. Ancak, bunun civardaki bir akü yıkama fabrikasında kullanılan sanayi tipi temizlik deterjanı olduğu ortaya çıktı. Özetle şu fani dünyada yıldız jelibonu diyebileceğimiz birbirinden farklı pek çok sümüksü, yapışkan madde var.
Dolayısıyla bilimin bu soruyu yanıtlaması için her jelibona ayrı laboratuar testi yapmalı ve her seferinde bir DNA uzmanı çağırmalıyız.
Bilimin en büyük düşmanı olan zaman ve para kısıtları yüzünden bunu yapmak pratikte imkansız. Ta ki nesnelerin interneti kapsamında kum tanesi büyüklüğünde sensörler içeren akıllı toz gelene ve her yere sinip her yeri gözetleyerek süper zekayı ve evren simülasyonlarını doğurana kadar. 😉
İlgili yazı: Bilimsel Okuryazarlık Düzeyini Ölçmenin 2 Yolu
5. Orman halkaları
Orman halkaları, diğer ağaçların yanında güdük kalan ve orman tabanında halka şeklinde dizilen ağaçlardan oluşuyor. Birkaç metre ila birkaç kilometre çapındaki ağaç halkalarını sadece havadan görebiliyoruz ve diğer ağaçlara göre soluk renkli bu halkalardan bugüne dek 2000 tane keşfettik. Ancak, araştırmacılar dünyada 8000 ağaç halkası olabileceğini düşünüyor.
Ayrıca insanları uçan daire izi diye kandıran kurnazların ekinleri tahtayla ezerek oluşturduğu tarla halkalarının tersine, orman halkalarını insanlar üretmiyor. Tabii Dünya’nın düz olduğuna inanan zihniyet bununla ilgili komplo teorileri üretebilir; ama gezegenin dört bir yanındaki 2000 ağaç halkasını hangi organize grup ağaçları 30 yıl boyunca zehirleyerek üretecek?
İlgili yazı: Bilgisayarla Yapay Bakteri DNA’sı Yazdılar
Peki bilimin gösterdiği sebep nedir?
Eskiden bilim insanları orman halkası ağaçlarının güdük kalmasına zararlı mantarların yol açtığını düşünüyordu. Ancak, ormandan alınan ağaç kabuğu örnekleri buna işaret etmedi. Bununla birlikte, ağaç köklerinin yardığı topraktan alınan örnekler başka bir sebep gösterdi: Ağaç halkalarının altında yüksek oranda metan gazı ve metal madeni konsantrasyonları vardı.
Nitekim her iki kaynak da toprakta negatif elektrik üreterek orman tabanında halka şekilli doğal aküler oluşturabilir. İşte bu etki, toprağın kimyasal dengesini bozarak ağaçların büyümesini engelleyip güdük kalmasına yol açabilir.
Metan gazı ise büyük olasılıkla bakterilerden kaynaklanıyor. Bir grup bakteri yerin derinliklerinde metan üretirken, yüzey bakterileri de bu metanı tüketiyor olabilir. Yerbilimciler ve yaşambilimciler bu konuya daha yeni el attılar ve kendi yapay ağaç halkalarını üretmeye çalışıyorlar.
Sonuçta ister bakteri olsun, ister maden; negatif elektrik yüklü toprak halkalarının nasıl oluştuğunu anlamamız lazım. En basitinden neden halka şekilli olduklarını göstermemiz gerek. Bilim insanları bunu araştırırken biz de bilimin henüz yanıtlayamadığı altıncı soruya geçelim.
İlgili yazı: Küresel Isınma Sebebi Metan 10 Kat Arttı
6. Hessdalen ışıkları
Norveç’in Hessdalen vadisinde gece görülen ışıklar yıllardır meteorologları şaşırtıyor. Bu ışıklar otomobil kadar büyük oluyor ve gökte saatlerce kuş gibi süzülüyor. Öyle ki 80’li yıllarda haftada 20 ışık görülüyordu. Ancak, Norveç’e tatile gider ve bunları görürseniz sakın dokunmayın!
Uzaktan yapılan ölçümler her bir ışık topunun 19 kilovat güç yaydığını gösteriyor. Hessdalen ışıkları hep aynı bölgede görüldüğü için bilim insanları daha detaylı ölçümler yapabildiler; ama ne olduklarıyla ilgili birkaç farklı teori var. Bunlardan biri de Coulomb kristalleri:
Coulomb kristalleri 6000 derece sıcaklıktaki gazda, yani plazmada oluşabiliyor; çünkü bunlar bildiğimiz anlamda sert kristal değil de elektrik yüklü gaz bulutlarıdır ve elinizde tutabileceğiniz katı objeler değil de bir tür enerji kafesidir. Öyle ki sıcak gazdan oluşan bu tür bir enerji kristalinin içine yeterli sayıda yüklü parçacık sıkışırsa bunlar gökte ampul gibi parlayabilir.
Neden Norveç?
Yerbilimcilere göre bunun özel bir sebebi var: Hessdalen vadisinden radyoaktif radon gazı çıkıyor ve havaya karışıyor. Bu gaz da atmosferdeki toz partiküllerine karışarak Coulomb kristallerini meydana getiriyor. Nitekim radyoaktif radon daha hafif atomlara bozunurken enerji yayıyor ve toz parçacıklarının birleşip Coulomb kristali oluşturmasına neden olabilir.
İlgili yazı: Radyoaktif Atıklar Lazerle Temizlenecek
Bilimin yıldırım topuna geri dönüşü
Diğer araştırmacılar ise Hessdalen ışıklarının yıldırım topu olduğunu düşünüyor; ama bu kez Hessdalen’e özgü bir alt türden söz ediyoruz. Vadideki kuvars kristalleri piezoelektrik özelliği sayesinde yüksek basınç altında elektrik alanı üretiyor.
Kuvars kristallerinin vadideki kayaların arasında sıkışmasıyla üretilen elektrik alanı, Hessdalen vadisinde üst üste yıldırım topları oluşturuyor. Böylece turistler tehlikeli ama güzel bir ışık ve elektrik şovuna tanıklık ediyor. Her durumda Hessdalen ışıklarından uzaylılar sorumlu bulunmuyor.
İlgili yazı: Kepler Dünya’ya En Çok Benzeyen Gezegeni Buldu
7. Çöl cilası
Her ne kadar yıldırım topları uzaylıların işi olması da onlara atfedilen bir şey daha var: Çöl cilası. Jeologlar kurak dünya çöllerini ziyaret ettikleri zaman hemen her yerde çöl cilasıyla kaplı parlak yüzeyli kayalar buluyorlar.
Sadece birkaç mikron kalınlığındaki bu siyah tabaka, çölde yaşayan eski insanların geleceğe kaya resimleri bırakmasını da sağlamış bulunuyor. Gerçekten birçok kültür siyah ince tabakayı kazıyarak kaya resimleri çiziyor.
Şimdi diyeceksiniz ki “Ama hocam, bunun uzaylılarla ne ilgisi var? Gezegen kayası işte, zift gibi bir şeyle kaplı olabilir.” Gerçekten de bunların uzaylı işi olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Yine de çöl cilası gizemli bir madde; çünkü bu siyah katmanın kimyasal bileşimi alttaki kayadan farklı.
O sebeple çöl cilasını büyükşehirlerdeki pis baca dumanının beton cephelerde is tabakası oluşturması gibi bir süreçle açıklayamayız. Peki altta yer alan kaya katmanına duvar boyasının çıplak bina duvarına yabancı olması kadar yabancı olan çöl cilasını nasıl açıklayacağız?
İlgili yazı: Yeşil Sahra 4000 Yıl Önce Neden Çöl Oldu?
Mikropların eseri olabilir
Yaşambilimciler çöl cilasını inceledikleri zaman gerçekten de mikrop içerdiğini gördüler. Hatta ciladaki manganez minerali standart bakteri atığı olarak biliniyor. Oysa canlı türleri Dünya’nın her yerini kapladığı için bu bir rastlantı olabilir. Belki de bakteriler cilayı üretmiyor, ama cilanın içinde yaşıyorlar.
Yine de size uçan dairelere inanan insanların hayal gücünün aslında bilimin yanında ne kadar kısır kaldığına dair bir örnek gösterebilirim. Bunun adı gölge biyosfer: Gölge biyosfer teorisine göre Dünya’da DNA, karbon ve protein tabanlı olmayan; belki de sadece kil tabanlı olan canlılar var. Hatta bunlar en az bildiğimiz yaşam kadar yaygın olabilirler.
Ancak, bu canlıları taş ve çöl cilası gibi cansız cisimlerden ayırt edemiyoruz. O yüzden görsek de tanımıyoruz. Tabii ki bu bir spekülasyon ve hiçbir bilimsel kanıta dayanmıyor. Örneğin, karbon tabanlı olan bildiğimiz yaşam Dünya’yı işgal etmişken başka canlılara yer kalmadı diyebiliriz; ama gölge biyosfer üyeleri bildiğimiz canlılardan çok farklıysa iki ekosistem birbirine zarar vermeden yaşayabilir.
Peki buna ne gerek var?
Gölge biyosfer Dünya’da olmayabilir; ama Güneş Sistemi dışındaki öte gezegenlerde kimyasal süreçler açısından çok farklı canlılar bulunabilir. Biz de Dünya’daki yaşamın gözümüze at gözlüğünü takmasını istemiyorsak evrende ne tür alternatif canlı türleri olabileceğine bakmalı ve bilimin bakış açısını genişletmeliyiz.
İlgili yazı: Öte Gezegenlerde Yaşam Aramanın 5 Yolu
İşte yanıtsız 7 sorunun değeri
Hegel demiş ki insanlar bütün sorunlarını çözerlerse tarih sona erer. Bunu öğrenmenin yaşı yok cümlesiyle birleştirirsek insanlık var oldukça bilimin ve bilimsel araştırmaların süreceğini görebiliriz. Hatta insan olmak için eksiklerimizin olması ve bunları tamamlamak için de merak duygusunun hissedilmesi gerekiyor.
İşte bilim insanlarının henüz yanıtlayamadığı 7 gizemli soru burada işe yarıyor. Evreni anlamak için bizi daha çok çalışmaya, daha iyi insan olmaya teşvik ediyor. Öyle ki 7 soru kendi başına çok ilginç ama aynı zamanda, bilgilerimiz genişledikçe farkına varabileceğimiz gibi küçük ve önemsiz olabilir. Oysa işin sonunda en aptalca soru bile bize yepyeni bilgilerin ve dünyaların kapısını aralayabilir.
Peki öyleyse Herkes Nerede? Evrende dünya dışı uygarlıklar varsa neden gelip bize merhaba demiyorlar? Bunun yanıtını Dünya’ya en yakın yıldız olan Proxima C’nin yörüngesinde dönen Dünya benzeri kayalık gezegende bulabiliriz. Orada bulamazsak geleceğin süper güçlü teleskoplarını, başka galaksilerde yeni keşfettiğimiz öte gezegenlere de çevirebiliriz. Çok çalışın ve bilimle kalın.
Yıldırım topu bilimi
1Production of Ball-Lightning-Like Luminous Balls by Electrical Discharges in Silicon
2What is That Mysterious Booming Sound?
3The Fluence And Dıstance Dıstrıbutıons Of Fast Radıo Bursts
4The enigmatic rings of the James Bay Lowland: a probable geological origin
5Optical Trapping of Ion Coulomb Crystals
6What is desert varnish
7What is ‘Star Jelly’?
sevgili öğretmen (evet bir öğretmensiniz benim gözümde:), yazılarınız çok güzel ve çoğunu okudum, okuyorum, sıkılınca tekrar okuyorum, bazen izniniz olmadan paylaşıyorum, öğrendiklerimi aktarmaya çalışıyorum.
kesinlikle sıkıcı değil ancak bir problem görüyorum, bu problem ise yazıların uzunluğu. bayağı bayağı uzun.
ilk başlarda okuyanlar için “aa ne güzel popüler bilim şeysi” deyip sonunda sıkılıp giden insanlar olduğunu sanıyorum çünkü kendi açımdan konuşmak gerekirse ben de yıllar önce popüler ve çok renkli, janjanlı, alevli tasarımınıza kapılıp geldim. iyi ki de geldim.
tabii bir süre sonra eğlenceden çıkıp eğlenceli ders durumuna büründü. benim açımdan sorun yok, peki ya bazılarımız bu uzunluğa ve genelliğe karşı sabır gösteremez ise?
bir arkadaş, öğrenci, yoldaş, artık hangisini beğenirseniz onun önerisi olarak değerlendirin.
Merhaba Deniz, geribildiriminiz için teşekkür ederim. Aslında yazılarımı ara başlıklar ve görsellerle süslediğim, hikaye anlatıcılığı yaptığım için okurlarımın yüzde 95’i yazı uzunuluğundan memnun. Farkında olmadan sonuna gelmişiz diyorlar. Bunun dışında her yazım uzun değil. Google’ın standart blog yazısı uzunluğu 900 kelime ama ben 1200 altına düşersem yazılarım az okunuyor. Dahası 5000 kelimelik yazılarım da (ayda bir kez yazıyorum) beğeniyle okunuyor. Evet, ben bir öğretmenim. Bilgi, Bahçeşehir ve Kültür Üniversitesi öğretim görevlisiyim. Kurumsal eğitimlerim ise cevikdijitaldonusum.com‘da.