Virüslerin Uzaydan Bulaşması Mümkün mü?
|Dünyadaki bazı salgın hastalıklara uzaydan gelen virüslerin yol açması mümkün mü? Virüsler yıldızlar ve gezegenler arasında nasıl yolculuk edebilir? Dünya’daki hayatın kökeni uzaydan gelen virüsler olabilir mi? Peki en güçlü uzay teleskoplarıyla öte gezegenlerin atmosferine bakıp virüs içerdiklerini tespit edebilir miyiz? Biyolojinin en yeni dalı olan astroviroloji ışığında virüslerin kökenini görelim.
Virüslerin astrobiyolojik kökeni
Virüslerin insanlar dahil birçok türe bulaşarak mutasyon geçirmesini hızlandırdığını, özellikle de DNA’daki atıl virüs genlerinin bağışıklık sisteminin gelişmesine katkıda bulunduğunu biliyoruz. Atalarımıza milyonlarca yıl önce bulaşan virüsler bugün de bizi hastalıklardan koruyan genler aşılamış bulunuyor ki detaylar için insan kanı nasıl oluştu yazısına bakabilirsiniz.
Peki virüsler uzaydan gelmiş olabilir mi? Örneğin Covid 19’a yol açan Corona virüsü başka bir gezegenden yola çıkıp uzayda milyonlarca yıl yolculuk ettikten sonra Dünya’ya çarpan asteroitlerle bize ulaşıp bir salgın başlatmış olabilir mi? İnternetteki bilgi kirliliğini önlemek için bu soruya baştan cevap vererek daha ciddi konulara geçelim:
Sars-CoV-2 kesinlikle uzaydan gelmedi ki siz de pandeminin gerçek öyküsünü Corona virüsü yarasalardan insanlara nasıl geçti yazısında okuyabilirsiniz ama merak etmeyin: Bu yazıda Sars-Cov-2’nin uzaydan gelmediğini gösteren astrobiyolojik kanıtları da anlatacağım. Oysa Corona’nın uzaydan gelmemiş olması başka bir virüsün uzaydan gelme ihtimalini ortadan kaldırmaz. Bu senaryonun ne kadar gerçekçi olduğunu görelim:
İlgili yazı: Gerçek Adem: ilk insan ne zaman yaşadı?
Virüsler canlı mı?
Virüslerin canlıyla cansız arasında bir yerde olduğunu buluyoruz. Bir iplikli RNA ve iki iplikli DNA olmak üzere genetik materyal içeriyorlar. Bir hücreye girip bulaşmadıkları ve kanda serbestçe yüzdükleri zamanlarda virüsler genetik kodunu kapsit denilen bir protein kabuğun içinde gizliyor. Siz de çivili topuz şekilli Corona virüsüne baktığınız zaman genetik kodunu değil kapsiti görüyorsunuz.
Öyle ki virüsleri kabuğa sarılı genetik kod ve bir tür mikroskobik tohum olarak düşünebiliriz fakat virüsler daha farklıdır. Virüs RNA ile DNA’sına viryon deriz ve virüsler hücrelere bulaştığı zaman yalnızca viryon olarak bulunurlar. Hücredeki virüsün kabuğu yoktur.
Bu açıdan virüslerden bile küçük olan viroitlere benzerler. Viroitlerin hücre dışında da kapsiti yoktur. Onlar küçük ve çıplak birer gen parçasıdır. Ancak, virüslerin canlı olmadığını düşünmemizin en büyük sebebi bünyelerinin olmamasıdır. Virüsler beslenmez, sindirmez, nefes almaz ve içinde hiçbir şeyi metabolize etmezler. Kendi enerjisini üretmez ve bu açıdan robotlara benzerler. Oysa virüslerin canlılarla ortak olan çok önemli bir yanı vardır. Mutasyon ve evrim geçirirler.
Örneğin Corona virüsünün ikinci dalgasına aynı Sars-Cov-2 virüsü yol açabileceği gibi, bu virüsün yeni bir suşu da yol açabilecektir. Nitekim Corona virüsleri o kadar hızlı mutasyon geçiriyor ki tıpkı grip virüsü gibi davranıyor. İnsanlarda hastalığa yol açmadan yaşamak yerine sürekli sorun çıkarıyor. İnsan bedenine bir türlü uyarlanamıyor. İşte antiviral ilaç ve aşıların sebebi budur.
İlgili yazı: Dünyanın En Derin Mağarası Krubera
Virüsler evrime yardım ediyor
Yapılan araştırmalar virüslerin hücre tabanlı yaşamın evrim geçirmesinde temel rol oynadığını gösteriyor. Virüsler üremek için genetik kodunu hücre DNA’sına kopyaladığından aslında gen transferi yapıyorlar. Bu yüzden hücrelerin çoğalması sırasında DNA’da oluşan genetik hataları gidermek üzere kullanılan gen makası CRISPR Cas9 enzimine benziyorlar. Virüsler vücutta istihdam edilmeyen ama sözleşmeli olarak dışarıdan çalışan gen mühendisleri gibidir.
Virüsler DNA’nın evrim geçirmesine yardımcı olduğu gibi bakteri ve arkeler gibi prokaryotların ortaya çıkmasını da sağlamış olabilirler (Çekirdek zarı olmayan bakteri ve arkeler çekirdek zarı olan ökaryot hücrelerden önce gelir. Ökaryotlar prokaryotlardan türemiştir). Kısacası virüsler yaşamın kökeni olabilir veya en azından canlıların evrim geçirmesini hızlandırmıştır. Neden derseniz:
Bazı virüsler tek iplikli RNA kullanıyor. Bu da DNA’dan eski ve bilinen en basit genetik materyaldir. Virüse bulaşan viroitler örneğin, basit RNA parçacıklarından meydana gelir. Gerçi biyologlar virüslerin bakterilerden sonra ortaya çıktığını düşünüyor. Hatta DNA tabanlı canlıların bazı genlerinin vücuttan çıkarak çevreye yayıldığını ve evrim geçirerek virüse dönüştüğüne inanıyorlar.
Oysa yaşamın kökenine dair RNA dünyası hipotezinde anlattığım gibi virüsler metabolizması olmayan en basit genetik kodlar olarak RNA bazlı ilkel arkelerden bile daha önce türemiş olabilir. Belki de Dünya sadece 140 milyon yaşındayken (4,4 milyar yıl önce) canlılara öncülük etmişlerdir. Yaşam ağacını onlara borçlu olabiliriz.
Astrovirolojiyle ne ilgisi var?
Virüsler öyle ya da böyle yaşamın oluşumuyla derinden alakalı. Bu nedenle virüslerin kökenini bilmemiz de önemli. Üstelik Dünya’nın 3,9 milyar yıl öncesine kadar şiddetli asteroit bombardımanına maruz kaldığını biliyoruz ve gezegenimizin çarpışıp birleşen asteroitlerden meydana geldiğini söyleyebiliriz. Öyleyse virüsler de uzaydan gelmiş olabilir mi?
İlgili yazı: Kodlama İçin En Gerekli 16 Programlama Dili
Virüslerin uzaydaki yolculuğu
Nick Lane’in Yaşam Neden Var kitabında yaşamın Dünya’da cansız organizmalardan türediğini görüyor ve buna abiyojenez diyoruz. Aynı zamanda Dünya’nın uzayda hayatın ortaya çıkması için en uygun doğal kimyasal reaktör olduğunu biliyoruz (yaşamın uzaydan gelme olasılığını panspermi ve kozmik tohumlama yazılarında görebilirsiniz).
Buna karşın virüsler uzaydan gelmiş ve yaşamı başlatacak olan kıvılcımı çakmış olabilirler. İşte bu yüzden virüslerin başka gezegenlerden Dünya’ya nasıl ulaşabileceğini incelememiz gerekiyor. Gezegen Avcısı TESS 3 Yeni Öte Gezegen Buldu yazısında uzay teleskoplarının başka yıldızların çevresinde dönen öte gezegenlerin atmosferine bakarak yaşam izi arayabileceğini gördük.
Bunun için atmosferin içinden geçerek süzülen güneş ışığına bakıyor ve ışığın tayfındaki çizgileri inceleyerek atmosferin kimyasal bileşimini, içerdiği gazları görüyoruz. Bu da metan ve karbondioksit içerip içermediğini gösteriyor. Sera gazlarını öncelikle insanlar yayıyor ve bunlar Dünya’da insan eseri küresel ısınmaya, buna bağlı deniz seviyesinde yükselme ile yıkıcı iklim değişikliğine yol açıyor.
Sera gazları bir gezegende uzaylıların yaşayıp yaşamadığını ve çevreyi kirletip kirletmediklerini gösterebilir. Dahası bu gazları bakteriler de havaya yayabilir. Örneğin Dünya son olarak 710-640 milyon yıl önce Star Wars’daki Hoth ve Belsavis gezegenleri gibi tümüyle buzlarla kaplıydı. Metanojen bakteriler havaya metan vererek gezegeni ısıttılar ve Kambriyen Patlamasıyla birlikte çokhücreli canlıların yaygınlaşıp nihayet karaya çıkmasını sağladılar.
Öte gezegenlerde yaşam
Öyleyse öte gezegenlerde gelişmiş uygarlıklar veya bakteri düzeyinde hayat olup olmadığını atmosfer gazlarına bakarak anlayabiliriz. Peki virüs olup olmadığını da teleskopla anlayabilir miyiz? Sonuçta virüsler Dünya’ya uzaydan geldiyse uzay boşluğunda, kuyrukluyıldız ve asteroitlerde kendiliğinden ortaya çıkmış olamazlar. Abiyojenez teorisine göre yaşamın gezegenlerde ortaya çıkması daha kolaysa virüsler de öte gezegenlerden gelmiş olmalılar. Bunu Dünya’dan bakarak test edebilir miyiz?
İlgili yazı: İnternetinizi Uçuracak En İyi 10 Modem
Virüslerin atmosferdeki izleri
Hücresel yaşam metabolik süreçlerle havaya oksijen, metan ve azot oksit yayarak atmosferin kimyasını değiştiriyor ama virüslerin bünyesi yok… Bu nedenle atmosferde doğrudan yaşam izi bırakmıyorlar. Özetle teleskoplarla bakarak diğer gezegenlerdeki virüslerin izini saptayamayız; fakat biz onlara gidemiyorsak onlar bize gelebilir. Peki Dünya’ya düşen meteor taşları uzaylı virüsü taşıyor olabilir mi?
Öncelikle kayalarda eski bakterilerin fosillerini bulmak bile zordur; çünkü bunların taşlaşarak günümüze kalacak kemikleri yoktur. Öte yandan, virüslerin dokusu da olmadığı için fosil bırakması imkansızdır. Tabii bu virüs fosili bulamayacağımız anlamına geliyor (Dünya kayalarında virüs fosili bulamadık, nerede kaldı bildiğimiz kadarıyla hayat olmayan Mars’tan bize gelen kayalar?).
Ancak, haydi canlı demeyelim de bizzat fonksiyonel virüslerin uzaydan gelmesine teorik bir engel yoktur. Şimdi bu sürecin nasıl işleyebileceğini görelim. Mars’ta eskiden veya şimdi hayat varsa veya virüs bulunuyorsa, bunlar gezegene çarpan asteroitlerle bize gelebilir. Mars atmosferi çok ince ve yerçekimi Dünya’nın sadece yüzde 38’idir. Bu da iki anlama geliyor:
1) Mars’ın zayıf yerçekimine rağmen asteroitler kızıl gezegene atmosferik sürtünme olmadan hızla çarpacaktır. 2) Krater açarken uzaya Mars kayalarını da fırlatacak ve bunlar Mars’ın zayıf yerçekiminden kurtularak Dünya’ya gelebilecektir. Bir anlamda uzaydaki asteroitler Mars’tan Dünya’ya kaya gönderecektir. Bu durumda virüsler kayaların içinde saklanıp uzay boşluğundan korunarak bize ulaşabilirler. Peki gelseler bile onları görebilir miyiz?
İlgili yazı: Düz Dünya Teorisini Çürüten 12 Kanıt
Uzaydan gelen virüslerin işareti var mı?
Bu çok zor olurdu ve yine iki nedeni var: 1) Kayalardaki organik kimya izlerini sadece canlılar oluşturur diye bir kural yok. Bakteri izi olduğuna yemin edebileceğiniz mikroskobik gözenekleri cansız kimyasal süreçler de oluşturmuş olabilir. Mars’tan gelen bir kayanın aslında yaşam izni barındırmadığını böyle anladık. 2) Uzaylı hayat Dünya’da tutunamayabilir:
Örneğin Dünya’da çekirdek zarlı hücrelerin 2,7 milyar yıl önce ortaya çıktığını biliyoruz ama yaşam 4 milyar yıldan eskidir. Peki bu olay neden sadece bir kez gerçekleşti? O zamandan beri bugünkü canlı türlerinden farklı bir yaşam dalı neden hiç gelişmedi? Corona virüsü sürekli mutasyon geçirerek yeni suş ve türlere dönüşüyor ya? Canlılar bunu neden yapamıyor?
Aslında yapıyorlar: 2011 yılında okyanus tabanında bilinen hiçbir canlı türüne benzemeyen bir bakteri (?) bulduk. Bunun bir eşini daha bulamadık ve o da mikroskopta incelerken öldü. Demek ki okyanus diplerinde, kayaların içinde yeni mikroorganizmalar sürekli verim geçiriyor; ama Dünya’yı işgal eden mevcut türler bunların tutunup gezegene yayılmasına izin vermiyor.
İlgili yazı: Virüsler Canlı mı ve RNA Yaşamın kökeni mi?
İnsan türünün evrimi
Aynı şey insanlar için de geçerli. 190 bin yıl önce türümüz Heidelberg, Denisova, Neandertal insanı ve Home erectus gibi farklı türlerle bir arada yaşıyordu. Bunlar da az çok düşünebiliyordu fakat türümüz daha başarılıydı. Diğer türler Homo sapiens gen havuzunda eriyerek tükendiler. Şimdi bugünü düşünün:
Şempanzelerin Afrika’daki ağaçlarda evrim geçirip Dünya’yı maymunlar cehennemine çevirme şansı var mı? Kesinlikle yok. Bir kere ağaçları kesip soylarını tüketiyoruz. İkincisi para bizde, silah bizde. Bizi nasıl yenebilirler? Bugün insanlar Dünya’daki diğer türlerin evrim geçirerek akıllanmasını önlüyor ve bu mantık virüsler için de geçerli. Bizde Corona varken uzaylı virüsler Dünya’da hiç tutunamazlar. 😊
Peki ya Jüpiter’in uydusu Europa ve Satürn’ün uydusu Enceladus? Bu uydular kalın bir buz tabakasıyla kaplı ama içi Jüpiter ile Satürn’ün yol açtığı gelgit etkisiyle lastik gibi gerilip esniyor. Küresel çekirdekleri gelgit etkisiyle yumurta şeklini alarak ısınıyor ve uyduları da içten içe ısıtıyor. Bu da buzları alttan eriterek global buz altı okyanus oluşturuyor.
Europa ve Enceladus gibi Güneş Sistemi’nde yaşama elverişli besleyici mineraller içeren sıcak okyanuslara sahip 8 Dünya var. Bu uydularda en azından bakteri düzeyinde hayat olabilir diye düşünüyoruz ki bu durumda virüse bulaşan virüsler ve viroitlerle kaynıyor olabilirler. Europa Clipper sondası 2030’larda Europa’da yaşam arayacak.
Virüslerin barınacağı gezegenler
Buraya dek virüslerin yaşam olan gezegenlerde canlılardan daha yaygın olacağını gördük. Sıra bir gezegendeki virüslerin başka bir gezegene bulaşıp bulaşamayacağına geldi. Bu soruyu da iki türlü sormak lazım: 1) Virüsler uzayda sağ salim yolculuk edip başka bir gezegenin yüzeyine yine sağ salim ulaşabilir mi? 2) Virüsler Dünya’daki canlılara bulaşıp Covid 19 benzeri bir pandemiye yol açabilir mi?
İlgili yazı: Yapay Zeka Nedir ve Nasıl Çalışır?
Virüsler uzayda nasıl yolculuk edebilir?
Birinci sorunun cevabı belki ve bunun nasıl olabileceğini görelim: Dünya gezegeni okyanuslarla kaplı ve rüzgar eserken dalgalara yol açıyor, bu da su spreyleri oluşturuyor. Su spreyi çok hafif mikro damlacıklardan oluşuyor ve virüsler bu damlacıklardan daha küçükler. Dolayısıyla su buharıyla atmosferin üst katmanlarına yükselebilirler.
Yerçekiminden kurtularak uzaya kaçmaya gelince: Dünya’nın güçlü manyetik alanı uzayda radyasyonla iyonize olan su damlacıklarını yörüngeden çıkarıp uzaya fırlatabilir. Ardından bu dalgalar güneş rüzgarının bir parçası olacaktır. Güneş rüzgarı, Güneş’in Samanyolu çevresindeki dönüş yönünde diğer yıldızlardan gelen rüzgarla çarpışarak kesilir; ama karşıdan esen rüzgar, Güneş’in arkasında güneş rüzgarını kuyrukluyıldız kuyruğu gibi uzatır. Dünya virüsleri işte bu kuyruktan uzaya kaçabilirler.
Ardından Güneş’in radyasyon basıncı (unutmayın, fotonlar ışık yelkenlerini itebilir) su buharını ince ve seyrek bir gaz bulutu halinde yıldızlararası uzaya itecektir. Astrofizikçiler de bu olasılığı kabul ediyorlar. Dediğim gibi virüslerin uzaya yayılmasında hiçbir engel yok. Güneş’in hapşırarak diğer yıldızlara virüs bulaştırdığını düşünün. Onun gibi bir şey. Asıl sorun virüslerin uzayda hayatta kalıp kalmayacağı.
Her durumda virüsler uzayda çıplak kalmak zorunda değiller. Asteroit ve kuyrukluyıldızların içinde saklanarak yolculuk edebilirler. Virüslerin uzay boşluğunda 250 yıl kalmaya eşdeğer olan radyasyon testlerinde yaşamaya devam ettiğini biliyoruz ama bu sürede bulaşıcılığı korumak ayrı konu:
İlgili yazı: İnternette teknik takip ve gözetimi önleme rehberi
Virüslerin milyon yıllık gezisi
Asteroit çarpışmalarıyla Mars’tan uzaya fırlayan kayaların yörünge mekaniğindeki rastgele değişimlerle Dünya’ya 100 bin ila 10 milyon yıl içinde ulaşabileceğini biliyoruz. Bu da 10-20 ışık yılı uzaktaki komşu yıldızlardan gelen virüslerin bize ulaşması için yeterli bir süredir. Aynı zamanda virüslerin bir kayanın içinde 10 milyon yıl boyunca hasar görmeden var olması lazım.
Uzayda ise basınç yok, uzay çok soğuk ve ölümcül radyasyonla kaplı. Oysa virüsler çok dayanıklılar. Örneğin tütün mozaik virüsü uzayda kristalleşiyor (protein kılıfı bir tür kristale dönüşüyor). Böylece susuz kalıp kurumaktan, soğuktan ve vakumdan korunuyor. Uzay boşluğunda 250 yıl kalabilecek virüsler biliyoruz ama bize 10 milyon yıl dayanacak virüsler gerekiyor. Çocuk felci virüsü bu konuda daha başarılı görünüyor. Yüksek irtifa balonları ve uzaya giden roketlerde radyasyona maruz kaldıktan sonra kısmen bulaşıcılığını koruduğunu saptadık.
Uzay istasyonunda morötesi ve kozmik radyasyona dayanıklı virüsler de gördük. Hatta UV hasarına karşı DNA’sını kısmen onaran virüsler var. Üstelik sağlıklı kalabilen az sayıda virüs bile uzaydan gelip bir hücreye bulaşırsa çoğalarak sağlıklı popülasyonu yeniden kurabilir. Asıl önemli olan radyasyona dayanıklılıktır. Virüsler başka gezegenlerle asteroitlerle daha yavaş yayılırlar. Ayrıca asteroitler atmosferden uzaya kaçan virüsleri daha küçük gruplar halinde taşıyacaktır. Peki bu bir dezavantaj mı?
Asteroitlerin marifeti
Aslında hayır. Kalın taş katmanı altında virüsler soğuktan ve özellikle de radyasyondan korunabilirler. Bu nedenle virüslerin uzaydan Dünya’ya ulaşma ihtimali vardır. Hatta atmosferde hücum açısına bağlı olarak sıkışıp ısınan havanın yol açtığı sürtünmeye rağmen yanmadan yere ulaşabilirler. Bir meteor gökyüzünde parçalansa bile parçaları yere düşebilir. Peki uzaylı virüsler insanlara bulaşabilir mi?
İlgili yazı: 18 Ayda Nasıl 24 Kilo Verdim?
Virüslerin bulaşıcılığı
İşte bu çok zor. Bunu şöyle sorun: Neden Corona virüsü doğrudan yarasalardan bulaşmadı? Neden tütün mozaik virüsü insanlara bulaşmıyor? Her virüsün hedef canlısı başkadır. Türlerin genetik kodu farklı olduğu için her virüs her canlıya bulaşamaz. Oysa Dünya’daki bütün canlıların atası aynıdır (4 milyar yıl önce yaşamış olan son evrensel ortak ata LUCA).
Bu nedenle Dünya’daki bütün canlıların genetik kodu birbirine benzer. Uzaydan gelen virüsler ise Dünya DNA ve RNA’sı evrensel olmadığı sürece bambaşka bir genetik koda sahip olacaktır. Bu virüsler karbon tabanlı değil, silisyum tabanlı bile olabilir. Özetle uzaydan gelen bir virüsün 1) Bir rakip organizmalar arasında hayatta kalması ve 2) birkaç bin yıl boyunca evrim geçirip bambaşka bir türe dönüşerek insanlara bulaşması çok düşük bir olasılıktır.
Peki SARS-COV-2 Corona virüsü uzaydan mı geldi? Hayır. 2003’te SARS’a yol açan orijinal virüsten türedi. Üstelik genlerinin büyük kısmı da nalburunlu yarasalarda bulunan Corona virüslerine benziyor. Virüsün evrimsel geçmişi, yani soygenetiği de yarasa Corona virüslerinin mutasyonlarıyla örtüşüyor. Bu da Corona virüsünün DNA tabanlı bir uzaylı virüsü olamayacağını gösteriyor.
Aslına bakarsanız insanların bir gün Mars’a gidip orada virüs kapması, uzaydan gelen virüsün bize bulaşmasından daha yüksek bir olasılıktır. Bu olasılık da sıfıra yakındır. Öte yandan bulaşıcılığı saymazsak ve Mars’ta virüs varsa, bunların Dünya’ya dönen uzay araçlarıyla bize ulaşması en yüksek ihtimaldir. Peki Oumuamua ile Borisov Kuyrukluyıldızı Nereden Geldi ve uzaylı bakteriler barındırıyor olabilir mi? Onu da şimdi okuyabilir ve Güneş Olmayan Serseri Gezegenler Hayata Uygun mu diye sorarak DNA testi ile neler öğreneceğinize bakabilirsiniz. Bilimle kalın. 😊
Uzaydaki virüslerin yayılması
1Astrophysical and Biological Constraints on Radiopanspermia
2Seeding Life on the Moons of the Outer Planets via Lithopanspermia
3Chaotic exchange of solid material between planetary systems: implications for lithopanspermia
4Lithopanspermia in Star Forming Clusters
Başlığın cevabını bildiğim halde yazıyı okudum. Başlığın cevabından daha doyurucu yazı olmuş. Eline sağlık hocam
elinize ve dilinize sağlık efendim kendi adıma teşekkür ederim:)
Anlaşıldığı üzere hepsi bir olasılıklar zinciri ama imkansız denen bir şey yoktur. Saat sabah 5 ve ben merakımı giderdim, teşekkür ederim.