Evren Bir Simülasyon mu? >> Elon Musk, Matrix dünyasında yaşıyoruz dedi
|Geçen hafta Recode Kod Konferansı’na katılan Elon Musk, “Gerçek dünyada yaşıyor olma ihtimalimiz milyarda bir” dedi. Bunu dünyanın en büyük girişimcisi söyleyince insan düşünüyor. Peki Elon Musk haklı mı? Evren Matrix gibi bir simülasyon ise nasıl anlarız? Bu yazıda inceliyoruz.
Sanal gerçekliğin devamı Matrix
Elon Musk hepimizin bir simülasyondaki bilgisayar karakterleri olduğumuzu söylüyor: “40 yıl önce [oyun konsollarında] pong oyunu vardı. İki çizgi ve nokta [arasında gidip gelen bir top]. 40 yıl sonra, şimdi milyonlarca insanın aynı anda oynadığı fotoğraf gerçekliğinde 3B simülasyonlar [online video oyunları] yapıyoruz ve bu her yıl daha da gelişiyor. Böyle giderse oyunları gerçekten ayıramayacağız.”
“Bu mantığı yürütürsek gerçek dünyada yaşama şansımız milyarda bir. Şimdi bu argümanda ne yanlış var onu söyleyin. Bu argümanda hata var mı? Gerçek dünyada yaşama şansımız milyarda bir. Belki de simülasyonda yaşıyoruz diye sevinmeliyiz.”
İlgili yazı: Google Oculus Rıft Taktı >> Androıd N Sanal Gerçeklik Platformu Oluyor
Neden sevinelim?
Herkes Nerede? adlı 3 bölümlük yazı dizisinde uzayda dünya dışı zeka varsa bizden teknolojik olarak çok daha gelişmiş olan uzaylıların neden Dünya’ya gelip merhaba demediği sorusunu ele aldım. Bilim insanlarının buna verdiği basit bir yanıt var:
Belki de uzayda bizden başka uygarlık yok veya bu uygarlıklar Evren’de o kadar nadir ki henüz tanışamadık. Ancak, neden böyle derseniz bunun bir sebebi Büyük Filtre olabilir. Belki de Evren’de uygarlıkların yıldızlar arası yolculuk yapacak kadar gelişmesini önleyen bir şey var.
Belki teknolojik tekillik gelince zeki canlı türleri Matrix dünyaları yaratıp içinde yaşıyor ve uzayı uzaktan keşfediyor, ama uzay gemisi inşa ederek gezegenleri tek tek ziyaret etmeyi düşünmüyor. Belki de tüm gelişmiş uygarlıklar çevre kirliliği, küresel ısınma veya nükleer savaşla kendini yok ediyor!
İlgili yazı: İnternetinizi uçuracak en iyi 10 modem
Gelelim Elon Musk’a
Elon Musk evren simülasyonsa sevinelim, çünkü bu sayede uygarlığı büyük filtreden kurtarmak için Matrix inşa edebilir ve içinde yaşayabiliriz diyor: “Bir uygarlık ilerlemeyi durdurursa beklenmedik bir felaket o uygarlığı yeryüzünden silebilir. Bu durumda ya gerçekten ayırt edilemeyen simülasyonlar oluşturacağız veya uygarlık yok olacak.”
Elon Musk’ın bu argümandaki fikir babası Oxford Üniversitesi’nden transhümanist filozof Nick Bostrom. Kendisiyle AllDesign 2015 fuarında Popular Science Türkiye dergisi için bir söyleşi yapmıştım. Söyleşinin konusu süper zeka insan uygarlığını yok eder mi sorusuydu.
Ancak, Bostrom en çok “Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?” makalesiyle tanınıyor.1 Bostrom bu makalesinde çeşitli olasılıkları inceledikten sonra büyük ihtimalle bilgisayar simülasyonunda yaşadığımız sonucuna varıyor.
Haklı mı?
Bostrom, 2001 yılında yayınladığı makalesinde felsefede varlıkbilim alanını temelinden sarstı ve filozoflarla bilim insanlarını doğa yasalarının bilgisayar kodları olabileceğini düşünmeye itti.
Yaşadığımız dünyaya ilişkin bütün fikirlerimiz yanlış olabilir mi? Bunlar kendimiz ve çevremizin gerçek olduğuna dair inancımızdan doğabilir mi? Daha kötüsü bilgisayar simülasyonunda yaşıyorsak ya yarın bilgisayarı kapatırlarsa?
İlgili yazı: İnternette ansürü Aşmak İçin VPN Kullanın >> Dünyanın en iyi 5 VPN sağlayıcısı
Fişi çekerlerse ne olacak?
Bostrom bu iddialı görüşü birkaç şekilde temellendiriyor. Öncelikle beyin simülasyonu yaparsak ve bunu gelişmiş bilgisayarlarda çalıştırırsak bu simülasyon insan beyni gibi bilinçli olacaktır diyor. Bu bir varsayım ve herkes tarafından kabul edilen bir varsayım değil.
Konumuz insan bilinci olmadığı için detaya girmeyeceğim; ama ünlü fizikçi Richard Feynman ve Roger Penrose’a göre dijital bilgisayarlar, yani bugün kullandığımız PC’ler ve gelecekteki torunları asla insan bilincine sahip olamazlar; çünkü insan bilinci insan beynini gerektirir.
Bugünkü bilgisayarlar basit birer Turing makinesi: Matematik sembollerini algılıyorlar ve buna uygun işlemler yapıyorlar. Ancak bu sembollerin anlamının farkında değiller. Örneğin bu yazıyı laptopta yazıyorum, ama laptop ne yazdığımı anlamıyor.
İlgili yazı: İnternette teknik takip ve gözetimi önleme rehberi
Bostrom yanılıyor mu?
Evren simülasyondur dersek bizim de simülasyon olduğumuzu kabul etmemiz lazım. Oysa insan zihni insan beyninden asla bağımsız olamayacaksa (örneğin zihnimizi bilimkurgu filmlerindeki gibi bilgisayarlara kaydedemeyeceksek) simülasyon olamayız; çünkü bir şeyin simülasyonu o şeyin kendisi değildir.
Feynman’a göre tersini söylemek WoW online video oyunundaki dijital karakterlerin gerçekten canlı olduğunu ve kendilerinin farkında olduğunu kabul etmektir (WoW filmi de sinemalara geldi, izleyip ayrıca yazacağım 😉 ). İnsan zihnini insan beyninden ayıramayacağımıza göre hiçbir uzaylı veya süper zeka bizim ve yaşadığımız evrenin simülasyonunu yapamaz.
Feynman hayatta değil ama Penrose, Nick Bostrom ve Ray Kurzweil’a bu yüzden karşı çıkıyor. Asla yapay zeka yaratamazsınız diyor. Bunun için insan beyni gerekir.
İlgili yazı: Yapay zeka >> Robotlar mı insan oluyor, insanlar mı robot oluyor?
Peki Penrose yanılıyorsa?
Penrose nasıl yanılıyor olabilir? Bir sebebi var: Diyelim ki bugünkü bilgisayarlar, hatta bu tasarıma göre üretilen gelecekteki süper hızlı torunları asla insan bilincine sahip olmayacak. Bu yine de gelecekteki süper bilgisayarların insan beyninin simülasyonunu yapmasına engel değil.
Hatta bilgisayarlar bir gün, tıpkı Ex Machina filmindeki robot kadın Eva’nın “ıslak beyninde” (wetware) olduğu gibi, insan beynine benzeyen organik bir beyin tasarlamamızı sağlayabilirler (bunu şu anda elimizde bulunan hardware (sert donanım) ile yapamayız).
İnsan zihni ancak organik beyinde çalışıyorsa ve bilgisayarlar bu beyni sentetik biyoloji, kök hücre tedavisi ve gen mühendisliği ile tasarlamamızı sağlıyorsa yapay zeka üretebiliriz. Tek yapmamız gereken insan beyni yazılımını (simülasyonunu) bu beyne yüklemek olacaktır.
Hatta Penrose’un bilim camiasında kabul görmeyen kuantum bilinç fikri doğru olsa bile yapay zeka üretebiliriz; çünkü kuantum bilinç insan beyninde ortaya çıkıyor ve bu durumda yapay olarak üretilen organik insan beyinleri de insan bilincine sahip olabilir (tüp bebek yerine tüp beyin yarattığımız düşünün).
İlgili yazı: Özgür irade yanılsama mı?
Kendi zihnimizde tutsağız
Diyelim ki fizik dünyadan ayırt edilemeyen bir evren simülasyonu yaptık ve bu simülasyonu yapay insan zihinleriyle doldurduk. O zaman biz insanlar simülasyonda yaşadığımızı asla anlayamayız. Bu dünya bize Matrix gibi gerçek gelir. Hele bu evrenin simüasyon olduğunu açığa çıkaracak ipuçları yoksa. Hele Matrix’teki gibi kara kedinin önümüzden iki kere geçmesi tarzında “deja vu” bugları ve glitchleri göremezsek. 🙂
İnsan beyni (insan zihni) bilinen Evren’deki en karmaşık şey olduğuna göre, kainatta hem içinde bulunduğumuz gözlemlenebilir evrenin hem de insan zihninin simülasyonunu yapabilecek bir hiper bilgisayar olabilir (Belki de başka bir evrendeki gelişmiş uzaylıların tasarladığı bilgisayar).
İlgili yazı: Raspberry Pi İle Gerçek İnternet Hızını Ölçün >> Servis sağlayıcıya hızımı artır deyin
Matematik de evrensel değil
Fizikçi Stephen Wolfram’ın geliştirdiği yazılım son 30 yılda 50 bin farklı matematik sistemi buldu. İnsanlar bu alternatif matematiklerden sadece birini kullanıyor. Bu da matematiğin evrensel bir dil olmadığını, İtalyanca gibi başka dillere çevrilebilen bir yorum dili olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Evren’in simülasyon olduğu varsayımını güçlendiriyor.
Aksi halde, evrende sembolik olarak doğadan soyutlanamayan tek bir matematik dili olmalıydı. Hatta Grek matematikçi Pythagoras’ın (Pisagor) inandığı gibi matematik sembollerinin özel güçleri olmalıydı.
Oysa 12’yi Roma rakamlarıyla XII olarak yazabiliyoruz. Bu durumda aritmatik anlam kaybına uğramıyor. Kısacası prensipte matematiksel sembollerin ayrıcalıklı olmadığını biliyoruz. Semboller sadece gerçeği ifade etmeye yarıyor (Gerçi Romalılar sıfırı ayrı bir sembolle yazmıyordu ama bu sadece Hint aritmetiğinin daha gelişmiş olduğunu gösteriyor, matematiğin sihirli tek dil olduğunu değil).2
İlgili yazı: Sansüre Karşı TOR ve Orbot Rehberi >> Twıtter ve Facebook engellenirse nasıl girersin?
Asıl konuya geçelim
Buraya kadar Evren simülasyon olabilir mi sorusunu ele aldık. Bu prensipte mümkün olduğuna göre, şimdi bu varsayımı güçlendiren kanıtları ve ardından da Evren’in simülasyon olmasının sonuçlarını ele alalım.
Bostrom diyor ki bir şeyin simülasyonunu yapmak gerçeğini yapmaktan kolaydır. Örneğin, Muhteşem Süleyman dizisinde eski İstanbul’u bilgisayar grafikleriyle canlandırdık; ama mevcut İstanbul’u yıkıp yerine eski binalar inşa etmedik.
Bu düz mantık konumuz için önemli; çünkü simülasyon evrenlerin sayısının gerçek evrenlerden yüksek olduğunu gösteriyor. Öyle ki bizim gerçek bir evrende yaşıyor olma olasılığımız istatistiksel açıdan çok düşük.
İlgili yazı: Einstein ve Dünyayı Değiştiren Denklem >>Genel görelilik teorisi 100 yaşında
Birden fazla evren var mı?
Aşağıda bu noktayı fizik biliminde Evren’in simülasyon olduğu gösterilebilir mi bağlamında tekrar ele alacağım; ama şimdi şunu söyleyebilirim:
Alan Guth’un büyük patlamadan sonra Evren’in nasıl oluştuğunu açıklayan şişme modeline ve sicim teorisinden türetilen zar kozmolojisine göre kainatta sonsuz sayıda veya çok sayıda evren olabilir. Bunun önemi şu: Tek bir evren varsa Bostrom’un “Simülasyon sayısı gerçek evren sayısından fazladır” argümanı çöker. Öte yandan çok sayıda evren varsa bu argüman güçlenir.
İlgili yazı: 5 Soruda Paralel Evrenler >> Evrende kozmik kopyalarımız ve alternatif dünyalar var mı?
Farksızlık ilkesi
Bostrom simülasyon argümanını temellendirmek için Farksızlık ilkesinden de yararlanıyor. Buna göre bir önermenin diğer bir önermeden daha doğru olduğunu düşünmek için özel bir neden yoksa iki önermenin de gerçek olma ihtimali aynıdır.
Bir önermenin gerçek olma ihtimalini de şöyle hesaplarız: Önermenin gerçek olma olasılığını toplam olasılıkların sayısına böleriz. Peki bunun konumuzla ne ilgisi var?
Evren bir simülasyon ise Evren’in simülasyon olma ve olmama ihtimali gözümüze eşit görünmeli. Evren’in simülasyon olmadığını ispatlayamadığımız sürece simülasyon olma ihtimali artacaktır. İstatistik yasaları bunu gösteriyor.
Bostrom’u nasıl çürütürüz?
Nick Bostrom’un yanıldığını göstermenin tek bir yolu var: Evren simülasyonlarının kainatta yok sayılacak kadar az olduğunu kanıtlamamız lazım. Bunu nasıl yaparız? Kısaca sıralayalım:
1. Büyük Filtre yüzünden pek az uygarlık evren simülasyonu yapacak kadar ilerliyor.
2. Gelişmiş uygarlıklar belki ahlaki sebeplerle evren simülasyonu yapmak istemiyor (çünkü simülasyon isek aynı zamanda kobay ve deney faresiyiz. Örneğin bizim programımızı çalıştıran bilgisayarı kapatmamaları için uzayların ilgisini çekecek atraksiyonlar yapmalıyız!).
3. Evren’de ve diğer evrenlerde hayat o kadar nadir ki simülasyon yapacak kadar çok uygarlık çıkmıyor (bunun için Herkes Nerede? Yazıma bakabilirsiniz).
Dışlama ilkesi
Nick Bostrom bir konuda daha yanılıyor olabilir: O da bize ve bizim evrenimize benzeyen simülasyon sayısında. Bu sayıyı çok yüksek hesaplamış olabilir.
Sonuçta Evren matruşka bebekler gibi olsa bile; yani evren içinde evren olsa bile, biz toplam simülasyon sayısında bize benzeyen evrenleri hesaba katamayız.
İlgili yazı: Robotlarda Ultron Çağı >> Bu robot “bilge adam” testini geçti
Bir filmi kaç kere izlersiniz?
Şöyle düşünün. Star Wars Episode IV filmini çok severim. Belki 20 kez izlemişimdir ama 1000 kez izlemeyi düşünmüyorum. Ömrüm de yetmez sanırım.
Şimdi uzaylılar (başka evrende bizden önce gelen üstün varlıklar, artık her neyse), çoktan bize benzeyen evren simülasyonları yapmaktan sıkılmış olmalılar. Kısacası kainatta bize benzeyen evren simülasyonları çoktan sona ermiş olmalı.
Ayrıca biz de henüz evren simülasyonları yapmaya başlamadık. Bu nedenle kainatta simülasyonu henüz yapılmayan ilginç evren senaryoları çok azalmış olmalı. Bu durumda kainatta istatistiki olarak çok sayıda evren simülasyon olamaz. Bu durumda istatistiksel olarak bir simülasyonda yaşadığımızı söyleyemeyiz.
İlgili yazı: Kuantum fiziğinde uzaktan etkinin varlığı kanıtlandı
Naber netekim?
Yine geldi şapka! Cem Karaca bunu Demirel’e ihtilal yapan Evren için yazdığı şarkıda yazmıştı. Siyasi yasaklı Demirel’in 90’ların başlarında tekrar iktidara gelmesini kast ediyordu. Bostrom için de benzer bir espri geçerli.
Bostrom’un Farksızlık ilkesini hatırlayalım. Ne diyordu? Birbirinin zıttı olan iki önermeden birini kanıtlamanın bir yolu yoksa ikisinin de gerçek olma ihtimali eşit olmalıdır.
Biz de hangi önerme doğru bilmiyoruz! Bu sebeple iki olasılık da gerçek olabilir. Kısacası tüm karşı argümanlara rağmen simülasyon varsayımını çürütmedik, tersine güçlendirdik ve işimizi gerçekten çok zorlaştırdık. Şimdi fizik yasalarını araştırarak bunların aslında evrenin yazılımı olduğunu göstermeliyiz. Öyleyse tekrar soralım:
Evren gerçekten bir bilgisayar simülasyonu olabilir mi? Bazı fizikçiler ve filozoflar yaşadığımız Evren’in bir hologram olduğunu düşünüyor ve bu holografik simülasyonun yazılım kodunu arıyor. Peki kodu kim yazdı ve yazılımı çalıştıran bilgisayar nerede?
İlgili yazı: Holografik evren >> Varoluş içi boş bir hologram mı?
Evrenin yazılımı
Kanada Vancouver’daki British Columbia Üniversitesi’nden fizikçi Van Raamsdonk’un ilginç bir sorusu var: “Sabah uyanıp aslında bir bilgisayar oyununda yaşadığınızı fark ederseniz ne düşünürsünüz?” Van Raamsdonk’un 1999 tarihli Matrix filmini hatırlatan senaryosu doğruysa “üç boyutlu fiziksel dünyanın tamamı başka bir yerde kodlanan enformasyondan doğan bir yanılsama” olabilir. İşin ilginci bazı fizik teorilerine göre evren bir tür simülasyon veya hologram olabilir.
Nitekim sicim teorisinin bir sürümünde, üç uzay ve bir zaman boyutuyla birlikte dört boyutlu olan Evren’i 5 boyutlu anti-de Sitter uzayındaki bir kürenin 4 boyutlu yüzeyinde tanımlayabiliyoruz. Fizikçi Leonard Susskind, hayal gücümüzü zorlayan bu noktada anti-de Sitter uzayının sadece matematiksel bir tasarım olduğunu belirtiyor. Bu teori yarın kanıtlanırsa simülasyon argümanı 1-0 öne geçecek.
Susskind’e göre holografik evren tasarımı tam olarak gerçek değil, ama gerçek Evren’deki madde ve enerjiyi tanımlamak için kullandığımız yararlı bir matematiksel model. Ancak holografik evren modeli ister fizik yasalarını anlamak için geliştirilen matematiksel bir tasarım olsun isterse gerçeğin ta kendisi, Evren’in üç boyutlu bir projeksiyon olduğunu düşünmek önemli sonuçlar doğruyor.
Holografik şarkıcı Hatsune Miku Expo 2016
Kodu kim yazdı?
Örneğin bilgisayar bilimci ve sanatçı Jürgen Schmidhuber, “Evren holografik bir yanılsama ise Dünya’da hayatın ortaya çıkmasına imkan tanıyan fizik yasaları da bu simülasyonun yazılım kodunda yer alan komut satırları olabilir” diyor.
Schmidhuber’e göre bu da fizik yasalarının neden en azından Dünya gezegeninde hayatın ortaya çıkmasına izin verdiğini açıklayabilir: Çünkü yazılımın kodu öyle, çünkü bu simülasyonun kuralları Evren’de hayatın ortaya çıkmasına izin veriyor.
Elbette Evren olarak adlandırılan simülasyonun kodunu kimlerin yazdığı ve bu simülasyonu çalıştıran bilgisayarın nerede yer aldığı da ayrı bir merak konusu.
İlgili yazı: Hayat neden var?
Dijital felsefe
Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Profesör Edward Fredkin bu görüşü daha da ileri götürüyor ve Evren’in simülasyonunu yapan bilgisayarın başka bir evrende yer aldığını ileri sürüyor.
Dijital fizik, modern bilgisayar teorisi ve dijital felsefenin öncüsü olarak kabul edilen Fredkin’e göre bu bilgisayarı yabancı bir uzaylı uygarlığı tasarlamış olabilir. Belki de insan uyarlığından milyonlarca yıl ileride olan bir medeniyet gelişmiş bir bilgisayar dizayn etti ve bu bilgisayar da içinde bulunduğumuz Evren’in simülasyonunu çalıştırıyor.
İlgili yazı: Manyetik Solucandeliği >> Radar dalgalarını görünmez yapan makine
Akıllı tasarıma geri dönüş
Aristoteles’in gökcisimlerini hareket ettiren bir “ilk devindirici” olması gerektiği hipotezine benzeyen bu varsayım, aslında Evren’i yaratan Tanrı inancının yerine Evren’i yaratan uzaylılar inancını koyuyor ve bu nedenle de bilim dünyasında kabul görmüyor.
Bilimsel araştırmaların deney ve gözlemlerle kanıtlanabilen, yani özünde yanlışlanabilen önermelere dayanması gerektiğini vurgulayan bilim insanları akıllı tasarım kuramlarını dinsel inanışlar sınıfına sokuyor.
Sonuçta Evren simülasyonsa Evren’in oluşmasının fiziki bir nedeni yok. Bu da bilimin temel sorulara asla cevap veremeyeceği anlamına geliyor. “Evren nasıl oluştu? Uzaylının biri simülasyon yaptı.” Bu doğruysa akıllı tasarım gerçektir ve bu da bilim yapma imkanını elimizden alacaktır.
Bostrom’un akıllı tasarımın spiritüalizm ve din olmadan da gerçek olabileceğini ima ettiği görülüyor. Bunu kendisine sordum ve “Evet ama Evren, evrimle işleyen bir simülasyon olabilir” dedi. Doğrusu bu yanıt bilim yapma imkanımızın elimizden alınması veya sınırlanması açısından bana pek tatmin edici gelmedi.
İlgili yazı: Işınla Beni Scotty! >> Uzay Yolu’ndaki Işınlama teknolojisi gerçek olacak mı?
Diğer ihtimal
Bu noktada en ilginç eleştiriyi getirenlerden biri de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Profesör Seth Lloyd. Kuantum bilgisayar simülasyonları üzerinde araştırmalar yürüten Lloyd görüşlerini şöyle ifade ediyor:
“Modern bilimin 200 yıl boyunca varoluşu rastlantısallık ve evrimle açıklamaya çalışmasından sonra bazılarının bundan vazgeçerek akıllı tasarım konseptine geri dönmesi kaderin bir cilvesi olsa gerek.”
İlgili yazı: Kara Delikler ve Zaman Paradoksu
Matrix’ten önce ve Matrix’ten sonra
Lloyd’un eleştirilerinin en dikkat çekici yanı ise Evren’in bir simülasyon olduğu konusunda aslında Edkin’e katılıyor olması. Bununla birlikte Evren’in kendi kendisinin bilgisayarı ve simülasyonu olduğunu düşünen Seth Lloyd, varoluşu dışarıdan kontrol eden bir bilgisayar olduğuna inanmıyor.
“Hiçbir bilgisayar süper karmaşık bir yapıya sahip olan Evren’in tamamını tek başına simüle edemez” diyor Lloyd: “Sadece Evren kendi kendisinin eksiksiz simülasyonunu yapabilir. Bunun için Evren’deki bütün parçacıkları kullanmamız gerek. Evren söz konusu olduğunda simülasyon ile fiziksel gerçeklik arasında ayrım yapmak anlamsız olur.”
İlgili yazı: Uzay gemileri ve kara deliklerle zamanda yolculuk mümkün mü?
Evren’in çözünürlüğü
Edward Edkin bu bağlamda tarihin ikiye ayrılabileceğini düşünüyor ve bunu “Matrix’ten önce ve Matrix’ten sonra” sözleriyle esprili bir şekilde dile getiriyor.
Schmidhuber ise bu iddiayı temellendirmek için pratik bir noktadan hareket ediyor ve Evren’in tıpkı video oyunu grafikleri gibi maksimum çözünürlüğe sahip olduğunu söylüyor. Monitöre zum yapıldığında resimdeki piksellerin görülebildiğine dikkat çeken Schmidhuber’e göre aynı şey Evren için de geçerli:
İlgili yazı: Evren 4 Boyutlu Bir Kara Delik mi?
Planck sabiti
“Evren’in maksimum çözünürlüğü Planck sabitidir. Planck ölçeğinden daha kısa mesafelerde ve daha kısa zaman aralıklarında fizik yasaları anlamını yitiriyor, öyle ki Evren’i oluşturan uzay-zaman bile ortadan kalkıyor.”
Bu bağlamda üç boyutlu fiziksel Evren’i bir holografik projeksiyon olarak ifade edebiliriz. Tek boyutlu yazılım kodları, yani bu kodların sicim teorisinde karşılığı olan bir boyutlu enerji şeritleri, içinde bulunduğumuz dört boyutlu uzay-zamanı ve temel parçacıkları meydana getiriyor.
Evren bir simülasyon ise bu yazılımın kodları da fizik yasalarıdır. Dolayısıyla Evren’in simülasyonunu yapmak için uzaydaki bütün parçacıkları kullanmamıza gerek yok. Birkaç komut satırı ile dilediğimiz Evren’i oluşturabiliriz fakat önce bu kodu çözmemiz gerekiyor.
İlgili yazı: Enformasyon paradoksu: Kara Deliğe Düşen Astronota Ne Olur?
Uzay-zamanın kökeni
Ancak simülasyon konusunda bir soru önemini koruyor: Evren holografik bir projeksiyon ise bu illüzyonu yaratan projeksiyon makinesinin ham maddesi nedir? Kısacası Evren’in yapıtaşı nedir? Evren’in inşaat malzemesi uzay-zaman mı, yoksa maddeyi oluşturan atomları meydana getiren ve aynı zamanda yerçekimi gibi fizik kuvvetlerinin enerjisini taşıyan temel parçacıklar mı?
Halka kuantum kütleçekim kuramından yola çıkarak tüm fizik yasalarını tek formülde birleştirmeyi amaçlayan teorik fizikçi Lee Smolin, bilim insanlarını yıllardır uğraştıran bu sorunu şöyle özetliyor:
“Fizikçiler arasında kabul gören iki temel görüş var. Bunlardan biri halka kuantum kütleçekim kuramı, diğeri ise sicim teorisi. Halka kuantum kütleçekim kuramına göre Evren’in temel yapıtaşı uzay-zamanın kendisidir.”
Uzay-zaman içi boş bir kaptır ve balık ağına benzeyen delikli bir yapıya sahip olan bu kap Planck ölçeğindeki enerji halkalarından oluşuyor. Maddeyi meydana getiren temel parçacıklar da örme kumaşa benzeyen uzay-zaman dokusundaki etkileşimlerle ortaya çıkıyor. Sicim teorisi bu kurama alternatif olamaz, çünkü test edilebilir öngörülerde bulunmuyor.
İlgili yazı: Her şeyin teorisi
Bileşik kaplar problemi
Sicim teorisine dayalı bir kuantum kütleçekim kuramı geliştirmeye çalışan fizikçi Juan Maldacena ise tahmin edilebileceği gibi Smolin’e katılmıyor:
“Halka kuantum kütleçekim kuramı adından da anlaşılacağı üzere sadece bir kuram. Tam kapsamlı bir teori bile değil. Halka kuantum modeli yalnızca kütleçekim kuvvetini açıklıyor. Ancak elektromanyetik kuvvet gibi diğer fizik kuvvetlerinin uzay-zamanda nasıl ortaya çıktığını açıklamıyor.”
“Sicim teorisi ise kuantum kütleçekim kuramından yola çıkarak hem kuantum alan kuramını hem de kütleçekimi tanımlayan görelilik teorisini tek potada birleştiriyor. Uzay-zaman temel parçacıkların içinde bulunduğu ve çaydanlıktaki kaynar su molekülleri gibi oradan oraya savrulduğu bir kap değildir.”
Maldacena, sicim teorisinde uzay-zamanın temel parçacıkların arasındaki fiziksel etkileşimlerle ortaya çıktığını söylüyor. Bu durumda uzay-zamanın içini boşaltmak da imkansız: “Çaydanlıktaki suyu dökebiliriz ve geriye boş çaydanlık kalır, ama uzay-zamandaki bütün temel parçacıkları ortadan kaldırırsak Evren’in dokusunu oluşturan uzay-zaman da ortadan kalkacaktır” diyor Maldacena.
Holografik ilke
Einstein’ın görelilik teorisine göre kara deliklerin merkezindeki tekillikte kütleçekim sonsuz değere ulaşıyor ve fizik yasaları ortadan kalkıyor. Oysa bu durumda sonsuz çekime yol açan kütleçekim kuvvetinin de ortadan kalkması ve kara deliğin merkezinde tekillik oluşmaması gerekiyor.
Bu da fizikte çelişkili bir sonuca yol açıyor. Sicim teorisi bu bağlamda devreye giriyor: Teorik fizikçiler, kütleçekimi atom ölçeğinde tanımlayabilecek bir kuantum kütleçekim kuramı geliştirerek çelişkinin aşılabileceğini düşünüyor.
Van Raamsdonk’a göre holografik ilke kuantum kütleçekim sorununu çözebilir ve aynı zamanda Evren’i meydana getiren uzay-zaman dokusunun tam olarak neden oluştuğunu gösterebilir. Sonuç olarak modern fiziğin iki büyük direği olan genel görelilik ve kuantum mekaniği uzay-zamanın yapısı hakkında hiçbir şey söylemiyor.
Genel görelilik kütleçekimi tarif ederken kuantum alan teorisi de atom altı dünyayı açıklıyor, ancak uzay-zamana dayalı öngörülerde bulunan bu teoriler uzay-zamanın tanımını yapmıyor. Temel parçacıklarının Planck boyundaki tek boyutlu enerji sicimlerinden oluştuğunu belirten sicim teorisi de uzay-zamanın ne olduğuna dair kesin bir açıklama getirmiyor.
İlgili yazı: 10 Adımda kara deliğe düşen astronota ne olur?r
Halka kuantum kütleçekim
Einstein’ın geliştirdiği görelilik teorisinde kütle uzay-zamanı bükerek yerçekimini oluşturuyor. Kuantum alan teorisi de madde ve enerjiyi oluşturan temel parçacıkları uzay-zaman alanında tanımlıyor. Ancak uzay-zaman Evren’in dokusu ise bu dokunun kumaşı nedir?
Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden fizikçi Abhay Ashtekar bu soruya oldukça basit bir cevap veriyor:
“Uzay-zaman Planck ölçeğindeki enerji ilmeklerinden oluşan bir tür örme kumaştır. Ancak, balık ağına benzeyen bu yapıya uzaktan baktığımız zaman uzay-zamanı deliksiz bir kumaş, kesintisiz bir bütün olarak algılıyoruz; çünkü elimizdeki en güçlü mikroskoplarla bile Planck ölçeğindeki delikleri görmemiz mümkün değil.”
İlgili yazı: Evren’in kumaşı ne marka?
Evren’in dokusu
Ashtekar ve meslektaşları tarafından 1980’lerde geliştirilen halka kuantum kütleçekim kuramına göre uzay zaman protonları oluşturan kuarklardan bile daha küçük enerji halkalarından meydana geliyor ve kuantum fiziğinin temeli olan enformasyon bu halkaların üzerinde taşınıyor.
Evren Planck sabitinden küçük aralıklarda anlamını yitirdiği için, uzay-zamanı meydana getiren bu halkaların arasında hiçbir şey bulunmuyor ve ilmeklerin ortasındaki delikler hiçliğe açılıyor.
Enerji ilmekleri Evren’i tanımlayan enformasyonu yanındaki diğer halkalara iletiyor (internet veri trafiğini taşıyan fiber optik kablolarda olduğu gibi). Kuantum ilmekleri bir araya gelerek uzay-zamanın kumaşını örüyor.
Enerji halkaları
Bu noktada Ashtekar ile ekibi Planck sabitinden daha küçük halkalar oluşturup oluşturamayacaklarını merak etti. Elbette bunu bir deneyle test etmeleri imkansızdı, ama kuramı geliştirmekte kullandıkları matematik modellerinden yola çıkarak bir deneme yaptılar ve oldukça ilginç bir durumla karşılaştılar.
Halkalardan daha küçük enerji iplikleri oluşturmaya kalktıkları zaman, bu iplikler kumaşın örgüsünden kopuyor ve halkaların ortasındaki delikten mutlak hiçliğe düşerek yok oluyordu. Planck’ın söylediği gibi Evren’i meydana getiren uzay-zamanın dokusu içinde Planck sabitinden daha küçük yapılar oluşturmak imkansızdı.
Evren doğmadan önce
Ashtekar bu sonuca vardıklarında yepyeni sorularla karşılaştıklarını kabul ediyor: “Planck sabitinden daha küçük uzay-zaman birimleri olamayacağına göre Büyük Patlama anında veya kara deliklerin merkezinde kütleçekimin sonsuz kuvvete erişmesi de imkansızdı.
“Kara deliklerin içinde tekillik olamayacağından yola çıkarak Evren’in saatini geri almayı düşündük. Belki de ilk kez saati Büyük Patlama’dan geriye alarak Evren’in doğumundan önce ne olduğunu görebilirdik.”
Uzay ve zamanın Evren’le birlikte oluştuğunu düşünen fizikçiler işte bu yüzden “Evren doğmadan önce ne vardı?” sorusunun anlamsız olduğunu belirtiyor. Evren doğmadan önce hiçbir şey yoktu.
Ancak daha ilginç bir durum var: Gerek sicim teorisi gerek kuantum alan teorisi ve gerekse görelilik teorisi zaman geriye de aksa hiçbir değişiklik göstermiyor.
Zamanın oku
Zaman geriye aksaydı, kırılan tabak parçaları kendiliğinden birleşseydi ve insanlar Benjamin Button gibi ihtiyar doğup zamanla gençleşseydi bile kuantum fiziğiyle kütleçekim teorisi aynen geçerliliğini koruyacaktı.
Oysa Ashtekar Evren’de zamanın ileriye aktığını, en azından termodinamiğin ikinci yasasının bu noktada güçlü bir kanıt oluşturduğunu belirtiyor:
“Saati geri sararak Büyük Patlama anına yaklaştığımızda minimum halka boyuna ulaştık ve halkalar daha fazla küçülerek bir tekillik oluşturmak yerine tekrar genişlemeye başladı. Böylece Evren’in doğum anında ortaya çıkan negatif enerji yeni bir Büyük Patlama’yı ve dolayısıyla yeni bir evrenin doğumunu tetikledi.”
Büyük sekme
Ashtekar Evren’in Büyük Patlama’yla değil, Büyük Sekme’yle oluştuğu kanısında. Ancak, Evren’in kendinden önce çökerek yok olan başka bir evrenden doğmuş olması fizikte önemli sorunlara yol açıyor.
Öncelikle bunun için uzay-zamanı içindeki temel parçacıklardan ve maddeden bağımsız bir enerji alanı olarak düşünmek gerekiyor. Oysa fizikçiler bu enerji ağının nasıl oluştuğunu bilmiyor. Ayrıca yine termodinamik yasaları uyarınca, Evren’in kendisini doğuran anne evrenin entropisini de devralması gerekiyor. Bu da Evren’deki düzensizliğin daha baştan artması anlamına geliyor.
Sonsuz döngü
Entropi zehirlenmesi olarak da adlandırılan bu olgu, Evren’in oluşumunu sonsuz evrenler döngüsüyle açıklamak isteyen bütün fizikçilerin kabusu. Sonuçta ezeli ve ebedi bir evrenler döngüsü varsa, insanları barındıran Evren’den sonsuz sayıda kuşak önce kainattaki entropinin maksimum düzeye ulaşmış olması gerekiyor.
Maksimum entropiye erişmiş bir evrenin çöküş anında sekerek yeni bir evren yaratması imkansız olduğu için insanların yaşadığı Evren’in de hiç doğmamış olması gerekiyor.
Ashtekar “Bu önemli bir problem” diyor. “İçinde bulunduğumuz Evren’in var olduğunu biliyoruz, çünkü bu Evren’de çalışıyor ve fizikteki en önemli soruları soruyoruz. Yine de Büyük Sekme modeli zamanın neden ileriye aktığını gösteren simetrik olmayan bir açıklama getiriyor. Bunu yabana atmamak lazım.”
İlgili yazı: Şaşırtan varsayım >> Evren 2 boyutlu başladı, 4 boyutlu oldu ve gelecekte 5 boyutlu olacak
Sakat doğum
Hollanda Radboud University Üniversitesi’nden fizikçi Renate Loll kuantum kütleçekim konusunda sözünü sakınmadan konuşuyor:
“Hiç kimse zamanın okunun fizikçileri nasıl uğraştırdığını benim kuşağım kadar bilemez. 1990’larda bilgisayarlar yeterli simülasyon gücüne eriştiğinde sayısız matematik modelini test ettik. Ancak halka kuantum kütleçekim kuramıyla oluşturmaya çalıştığımız bütün evrenler sakat doğdu. Ya insan hayatına elverişli olmayan çok boyutlu evrenlerdi bunlar ya da iki veya bir boyutlu çarpık evrenler.”
Üstelik birçoğu da kısa sürede kendi üstüne çekerek yok oluyordu. Ancak kuantum salınımlarına tek yönlü zaman akışını eklediğimizde, yani uzay-zaman kumaşını ören halkaların sadece tek bir yönde birbirine bağlanmasına izin verdiğimizde olağanüstü bir şey oldu ve içinde bulunduğumuz Evren gibi üç uzay boyutlu evrenler ortaya çıkmaya başladı. Bu da Evrenimizin oluşması için zamanın ileriye doğru akmasının şart olduğunu gösteriyordu.
Fiziğin yazılımı
Halka kuantum simülasyonları aynı zamanda Evren’in Büyük Patlama anında tek uzay boyutu ile doğduğuna, diğer iki uzay boyutunun ise sonradan ortaya çıktığına işaret ediyor. Bunun da hem simülasyon modeli hem de holografik evren ilkesi açısından kritik önemi var.
Öncelikle, Jürgen Schmidhuber Evren’i oluşturan simülasyon kodunun tek boyutlu bir komut satırları dizisi olduğunu öne sürüyor. Evren’in tek uzay boyutuyla başlaması simülasyon argümanını güçlendiriyor.
Öte yandan, Evren’in az sayıda boyutla başlayarak zamanla dört boyuta kavuşması holografik modeli de destekliyor. Maldacena’nın belirttiği gibi holografik model üç uzay boyutuna sahip evrenin iki boyutlu bir yüzeyde tanımlanmasına izin veriyor ki buna galaksileri, kara delikleri ve insanları oluşturan temel parçacıkların konum ve hız bilgisi de dahil.
Holografik simülasyon mu?
Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü’nden Juan Maldacena, sicim teorisinden yola çıkarak geliştirdiği holografik evren modelinde Evren’in üç boyutlu iç kesiminin yalnızca kütleçekim kuvvetine tabi olan sicimler ve kara deliklerden oluştuğunu gösterdi. Evren’in iki boyutlu yüzeyinde ise kütleçekim etkisi olmadan standart kuantum yasalarına uyan temel parçacıklar yer alıyordu.
Bu varsayımsal evren modeli doğruysa söz konusu evrende yaşayan canlıların evrenin iki boyutlu sınırını görmesi imkansızdı, çünkü bu sınır gözlemlenebilir evrenin kenarında yer alıyordu. Ancak Maldacena’nın dahice yaklaşımı üç boyutlu evrendeki tüm olayların iki boyutlu bir evrendeki denklemlerle açıklanabileceğini kanıtladı.
Aynı şekilde iki boyutlu bir evrendeki olayları da üç boyutlu uzay denklemleriyle açıklamak mümkündü. ”Tıpkı üç boyutlu bir küpün iki boyutlu resmini kağıda çizmek veya iki boyutlu kartonları katlayarak bir küp yapmak gibi” diyor Maldacena.
İlgili yazı: Işıktan Hızlı Yolculuk ve Zamanda Seyahat
Solucandelikleri
2010 yılında Van Raamsdonk ve ardından Susskind iki boyutlu evren yüzeyi ile evrenin iç kesimleri arasında nasıl bir fiziksel etkileşim olacağını araştırdılar.
Sonuçta Susskind üç boyutlu evrendeki fiziksel etkileşimler ile evrenin iki boyutlu yüzeyi arasında kuantum dolanıklığı yoluyla bağlantı kurulabildiğini gösterdi ve bu da kara deliklerdeki enformasyon paradoksu sorununu aşmak için fizikçilere bir çıkış yolu sağladı.
İlgili yazı: Interstellar filmindeki solucandeliği ne kadar gerçekçi?
Uzayın dikişi
Van Raamsdonk’un vardığı sonuçlar ise çok daha çarpıcıydı. Üç boyutlu evren bölgesi ile iki boyutlu evren bölgesi arasındaki tüm kuantum dolanıklığı bağlantıları sıfıra indirgendiği zaman parçacıklar arasındaki dolanıklık ortadan kalkıyordu.
Bu da üç boyutlu uzayın gittikçe daha küçük hacimli hücrelere bölünerek seyrelmesine ve sonunda üç boyutlu evrenin iki boyutlu bir dış yüzeye dönüşmesine yol açıyordu.
Van Raamsdonk deyim yerindeyse yalnızca bir elma ile kabuğu arasındaki fiziksel etkileşimi göstermekle kalmamıştı. Aynı zamanda üç boyutlu evrenin de sadece iki boyutlu dış yüzeyi sayesinde bir arada tutulduğunu göstermişti.
İlgili yazı: Kuantum Fiziğinde Uzaktan Etki Solucan Delikleriyle Açıklanabilir mi?
Uzay-zamanın doğası
Maldacena, “Kütleçekim kuvvetinin etkili olduğu üç boyutlu Evren’i, kuantum yasalarının geçerli olduğu iki boyutlu yüzeyden bağımsız olarak düşünmek imkansız” diyor. “Evren söz konusu olduğunda elmayla kabuğu bir bütündür ve kabuğu soyarsanız elma da yok olur.”
“Bu da uzay-zamanın içindeki temel parçacıklardan bağımsız bir yapıya sahip olmadığını gösteriyor. Kısacası uzay-zaman temel parçacıklar arasındaki etkileşimden ortaya çıkan bir çatı kavram. Öyleyse kuantum fiziği Evren’in temelini oluşturuyor ve kuantum alan kuramından daha temel bir fizik bulunmuyor. Uzay-zaman kuantum dünyasından çıkıyor.”
İşte bu, “Kuantum alan kuramı Evren simülasyonunun yazılımı olabilir mi?” sorusunu doğuruyor.
1http://www.simulation-argument.com/simulation.html
2Hint Uygarlığının Sayısal Simgeler Sözlüğü – Rakamların Evrensel Tarihi
Hakiki evrende olmayan yasalar, simülasyon evrende yaratılabilir mi? HALKA KUANTUM KÜTLEÇEKİM yazınızı okumam gerek, bu yüzden bu yazınızı tam anlayamadım.
Yaratılabilir mi? Bu ilginç bir soru. Bence yaratılamaz ama yasalarla oynamak mümkün olabilir. Örneğin bilgisayar oyunlarında fizik motorları kullanılır ama bunların parametrelerini değiştirerek demir külçenin tüy gibi havada savrulmasını sağlamak mümkündür. Kanımca bunu yapmak mümkün ama sıfırdan fizik yaratmak… belki simülasyonu yapan gerçek evrende olmayan fizik yasaları simülasyon evreninde var olabilir. Ayrı bir yazıda yazacağım.
Zariyat suresi 49. Ayet her şeyin çiftlerden, ( pozitif ve negatif) yaratıldığını yazar.Zıt çiftler sayesinde evren yoktan var olmuştur.(Enam-101)
Bilim adamlarının çoğu, büyük patlama sırasında yaratılan anti maddenin kaybolduğunu söylüyor.Ama her şey zıt çiftlerden yaratıldıysa evrenin de zıttı olmalı.Yasin suresi 81. Ayet evrenin bir benzerinin yani zıttının olduğunu yazar.
Evrenin simülasyon olduğu düşüncesi yeni değildir. BUNA BİR ÇEŞİT SEPTİZM DE DENİLEBİLİR .. YANİ FELSEFİ ARKA PLANI MEVCUT.. SOFİSTLER YANİ SEPTİSTLER EVRENİN VE İÇİNDEKİLERİN HAYAL OLDUĞUNU YADA ASLINDA MEVCUT OLMADIĞINI İDDİA EDERLER.. BUNUN TEMELİNDE DE ŞU YATAR.. AHİRET CENNET CEHENNEM GİBİ OLGULARI KABUL ETMEK İSTEMEMELERİ DOLAYISIYLA BİR ÇEŞİT YARGILANMADAN KAÇMA VE SORUMLULUKTAN KURTULMA HİSSİ .. ÜSTELİK BİLMEYENLER İÇİN “SİMÜLE EVREN” KAVRAMI DA ÇOK HAVALI VE BİLİMSELMİŞ GİBİ GELİYOR.. Tabi günümüzde bu kavramın ticari boyutu da var..
Belki de evren bir BEYİN’dir.
Galaksiler de NÖRON’lar.
Geri kalanların neler olduğunu siz bulun.
Evren, gerçek yada simülasyon; Muhammet İKBAL’ in “İnsana sığabilene evren, evrene sığamayana insan derim.” sözü gerçeğin ta kendisi. Her insan içinde koca bir evren barındırıyor. Bazıları iyi bazıları kötü.
simülasyon teorisi evrendeki kısıtlamalar ile desteklenmekte. eğer öyle ise bizim simüle edernlerin evreni, yani gerçek evren diyebilecegimiz evren. nasıl olması gerekiyor. en yüksek hız, en düşük sıcaklık gibi kısıtlamaların olmadıgı bir evren mi?
Bizi simüle eden evren hiç bilmediğimiz fizik kurallarına da sahip olabilir. Simülasyon ile simülasyonu yapan arasında keyfi seçimler dışında nedensel ilişki olması şart değil. Ancak sorunuzda şu kısım dikkat çekici: Bir şeyin simülasyonu asla aslı kadar detaylı değildir. Ayrıca simülasyon bir ara madde kullanarak yapılır (mesela bilgisayar simülasyonunda bilgisayarın kendisi). Evren simülasyonsa neyin simülasyonu ve evreni ne simüle ediyor? Evren kendi kendini simüle eden bir bilgisayarsa o zaman evrene simülasyon demek doğru olmaz. Ayrıca henüz fizik yasaları ile evren simülasyonsa bu yasaların altında yatan (dijital metafizik) ve onları doğuran yazılım kodlarına ulaşamadık, yazılım ile fizik arasındaki bağı gösteremedik. Fikir ilginç ama şimdilik sadece bir fikir. bildiğimiz tek şey evrimi yazılım kodlarından türetebildiğimiz. Ancak bu evrenin simülasyon olduğunu mu gösterir yoksa insan beyninin simülasyon yetisine sahip olduğu için her şeyi simülasyon olarak göremesinden kaynaklanan algıda seçicilik ve at gözlüğü müdür? Bize evrenin simülasyon olduğunu gösteren bilimsel kanıtlar lazım.
Kozan bey evren simulasyon benzeri birsey ise asil gercekligin sinirlanmis bir bicimi olmali. Ayrica insan zihni de bu simulasyona yani sınırlı gerceklige uygun sekilde simule edilmis olmali. Yani simulasyona algilayacak simulasyona uygun bir beyin lazim. Aksi halde simulasyonun disina cikma potansiyeline sahip bir beyin soz konusu olur. Acikcasi evren bir simulasyonsa bilincin evrenin simule oldigunu kesfetmesi bile basli basina ciddi bir paradokstur.
öncelikle yazınız ve emeğiniz için çok teşekkürler.
kavramsal olarak anlamadığım bir nokta var da yazınızda onu sorayım istedim: “Bir önermenin gerçek olma ihtimalini de şöyle hesaplarız: Önermenin gerçek olma olasılığını toplam olasılıkların sayısına böleriz.” bir önermenin gerçek olma ihtimaline “x” dersek, toplam olasılıklara da “y” dersek ve sizin cümlenizde kurduğunuz denklemde yerine koyduğumuzda “x=x/y” denklemini elde ederiz ki bu bizi hiçbir yere götürmez “x” i bulmamız adına. bu noktayı açıklar mısınız?
Sevgili Emre şöyle: Önermenin kendisi z. Önermenin gerçek olma olasılığı x ve tüm olasılıkların sayısı y. Bu durumda z=x/y. Önermenin gerçek olma olasılığı önermenin kendisi değildir. x eşit değildir z. Evren simülasyonsa z keyfi olacaktır ve evrenimizden neden-sonuç ilişkisi açısından kopuk olacaktır.
Eğer 2 boyutlu bir alana bir merkezden veya noktadan tek bir boyut vektörü üzerinden etki ederseniz, 3 boyutlu bir yapı elde edersiniz.
Bence, 2 boyutlu alanlara, hacim sağlayan bu etkiye aynı zamanda ” Zaman” diyoruz.
Bu nedenle karadeliklere düşen nesnelerin zaman üzerindeki baskıları kalktıkça, 2 boyutlu enerji yapılarına dönüşüp, bilgileri karadelik yüzeyine dahil oluyor.
Ama bu matrix tipi bir simulasyonda olduğumuzu göstermez. 2 boyutlu bir nesnenin “hareket” nedeniyle üç boyutlu yansımasında olduğumuzu gösterir.
Nitekim ben holografik evren ilkesini bilgisayar simülasyonda yaşadığımız anlamında yorumlamıyorum. Bana göre bilgisayar simülasyonunda yaşamıyoruz. Ancak bunu açıklamak için matematiğin evrensel dil değil de yapıntı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Kara delikte zaman ve uzay boyutlarının yer değiştirdiğini de belirtmek gerekir. Evreni simülasyon olarak ifade edebiliriz ama evren simülasyon olmak zorunda değil.
çok güzel büyük bir bilgi kaynağı.. başarılı çalışma. makalelerin iç açıyor dostum 🙂 devam..
Işık hızının geçilemiyor olması; bana evrenin bir simülasyon olduğunu düşündürür hep. Sebebi ise kendi bilimim ile açıklamaya çalışayım. 3 bacaklı bir transistör düşünün. E B C bacakları olsun. B bacağına ne kadar yüksek frekanslı pulse uygularsanız C den E’ ye akı o sıklıkla olacaktır. Dolayısı ile B’ye gelen Clock hızı Işık hızı mertebesinde ise; E ile C arasındaki sıklık asla bu hızı geçemez!!! Eğer madde yarı iletken ise zaman ile pulse hızı düşecektir.( Işık hızının düşmesi) belkide 1 milyar yıl sonra :)… Basit diliyle de şöyle anlatmaya çalışayım. Bir sürü resim hayal edin, bunlar: algoritma, bu resimleri üst üste koyun ve gerdirerek parmağınız ile yavaşça bırakın. Buradaki hız clock hızına denk geliyor ve hiç bir zaman geçilemez ancak kartların sonlarına doğru yavaşlayacak gibi bence.
Işık hızı evrensel sabitlerin türevi olduğu için geçilemez. Afaki bir sınır değildir. Işık hızının farklı olduğu evrenlerde bile gecilemez olması gerekir.
ölüm bir ipicu olamazmi.yani.butun kilit nokta ölüm gibi gözüküyor bna gore. ölüm bir boyut yada evren değiştirmemi. ölüm enerjinin olay ufkunu aşıp,zamansizlik boyutuna bir geçiş olabilirmi.?
Tesekkurler
simulasyon hipotezi yanlislanabilir bir arguman mıdır?cevap hayir ise bilimsel olmayan alana girmesi bu argumani teist dusuncelerden farksiz kilmaz mi?
Simülasyon argümanı ile hipotezi iki farklı şey. Hipotez yanlışlanabilir değil. Bu yüzden bilimsel olmadığını savunuyorum ama argüman evren bir simülasyondur demiyor. Bir simülasyon olabilir mi diye sorarak olasılıkları inceliyor.
Işık uzay-zaman ağında nasıl ilerliyor?
Foton ve elektromanyetik kuantum alanlarında bir dalga olarak. Aynı zamanda yerçekimi alanında bir parçacık olarak.
Nick Bostrom ve Seth Lloyd konuyu çözmüşler.
Işığın bükülüyor olması fotonu aynı zamanda parçacık atom alti partikul oldugunun delili olmustu. Isik kutle cekimine maruz kaldiginda mi parcacik oluyor ? Peki karanlik madde ya da karanlik enerjide ki reaksiyonu gözlemlenebilmdi mi ? Yada varsayimsal olarak uzay boslugundaki anlatim karanlik madde yada enerjide isigin seyri mi ? Ayrica isigin & fotonun akibeti nedir yani sonlanma neden oluyor ? Yada tukenme ? Isik demetlerinin hızı enerjilerine bağlı olmakla birlikte enerji bittiginde fotonlar ne oluyor ?
büyük patlama bingbangdan önce hidrojen ve oksijen olması duruma nasıl bir etkide bulunur acaba çöken seken evren teorisi değilde olanın bir parçasından türetilen evren
Mesela bir robot düşünelim. Robotu kedi olduğunu ve kedi gibi davranması gerektiği şeklinde programlayalım.O robot kedi olmamasına rağmen kedi gibi davranır ve kendine kedi der. Kendisi bunu anlamaz çünkü onu programlayanın sözünün dışına çıkamaz.ama onu programlayan kişi gerçeği net olarak görür. Bu felsefede önemli bir tartışma konusu teşkil eder bence doğrular nedir, ya da doğrular bulunabilir mi? bence.Ama bilim açısından önemsizdir çünkü bilim olguyla ilgilenir ve eğer böyle bir düşünce tarzıyla hareket ederse bilim yapılmaz hale gelir. Ama bu düşüncenin bilimin nazarında bir değerinin olmaması onun felsefi açıdan tartışılabilirliğine veya böyle bir şeyin olmuş olma olasılığına etki etmez bence. Siz benden daha bilgilisiniz yanlışım varsa düzeltin, bu konu kafamı çok kurcalamakta .
Bu kadar büyük bir evreni karşılaya bilecek bir bilgisayar yapıla bilir mi? Depolama olarak kaldıra bilecek.
Kara delik veya galaksi boyunda bilgisayar olabilir.
Bizlerin ortaya çıkardığı Oyunlar ne kadar gelişirse gelişsin oyun olduğunu anlayacak kadar sorgulamaya geçebilir mi ?
Geçebileceğini farz edelim. Geçerse eğer dünya içinde dünya yaşam içinde yaşam ortam Çıkması olabilir mi ? Bu iş neler doğurur ?
Süper zeka bizi her zaman oyuna getirir.
Yazinizda cok sablon kalip dusunceler ve tezler. Var evren simulosyon ise bile su anda bilim yapiyoruz sonucta ve bu da evreni oluşturan varsa gucun evreni incelememize izin verdigini gosteriyor. Ama hala sunu demek bu durumda mantikli degil. Evren simulasyonsa bilim yapma imkanimiz yok ama yapiyoruz iste. Haaa denmek istenen su ise bilimimizin bir siniri var o siniri gecmemize izin verilmeyeck demektir vs ise suanda da evrenin kuantum fizigiyle bile belirsizlik ilkesinden kaynaklanan inceleme sinirlari oldugu ortada ama buna rağmen bilim yapmaya devam ediyoruz. En sorunlu dusuncelerden birisi fikirlerin sabit sablonlar olarak alınıp zihnimize yerlesmesi ve bilim literaturundeki klasiklesmis bu tarz fikirlerin yeterince sorgulanmamasi ve idrak edilmemesi. Bu insan zihni acisindan en buyuk sorundur.
Bir baska simulasyon varsayimindaki durumda da su evrende belirsizlik ilkesi ve kesin hesaplanamazlik olsa bile evren bizim ongoru yapmamıza (belli olcude) izin veren bir sekilde dizayn edilmis ki bu bize sunu gosteriyor evren simulasyonsa simulasyon insan zihnine gore olusturulmustur. Zira fizik yasalarinin oyle veya soyle olmasi bir zorunluluk degilse bu durumda evreni simule eden guc evrenin yasalarini ve insan zihnini karsilikli birbirine uygun simule etmis demektir. Bunlar da zaten dinlerin argumsni. Insanin evrenin merkezi oldugu ve antropik ilke vs hepsi dinsel argumanlari destekliyor. Bilimi materyalizm fikirlerine esitleyip ozellikle bilim tarihindeki ortacag kilise bilim din catismalarinin hala devam eden etkileriyle bilim din catismasina dusmek ve dinsel argumanlara tamamen antipati besleyerek yaklasmak hatta bu argumanlarin gucunu de sirf bu nedenle inkar etmek acikcasi suursuz bir beynin gostergesidir. Bazi catiskilar bilinmelidir ki yapaydir. Sirf bu catiski kulturu devralindigi icin insanlarin zihninde catiskili bir kabul olur. Ornegin ben ataturkcu laik yonetimi savunan bir muslumanim. Ahmak insanlarin fikirleri nedeniyle bunlari catisitirmak zorunda değilim. Uzalasabilen fikirleri catistirmadan once beyne diger insanlqrin kabulleri nedeniyle yuklenmis bagajlari atmak ve herseyi kendi zihin cercevesine gore kendi anlamıyla sorgulamak ve öylece kabul etmek gerekir. 20 yılımi verdigim dusunce dünyasında bazi hatalarin kokenini cok iyi biliyorum.
Gercek evrende yasamak ile simulasyon evrende yasamak arasinda insan zihni acisindan fark olmayacagi kesindir. Cunku gerceklik her ihtimalde algisal olarak beyne aktarilmaktadir. Ornegin dokunmadan dokunma hissi olusturmak gerçekligi algisal anlamda degistirmez. Burada onemli olan bunu nedeni nedir. Bunun nedeni insan zihninin evren karsisindaki durumundan kaynaklanır. Yazinizda da benzer sekilde gectigi gibi gercek gorenin gozundedir. Evreni herkes beyin kapasitesiyle algilar. Beynin evrenden ayri bir veri tabani vardir. Bu nedenle evrenin gercekligi ile insanin icindeki dunyanin gercekligi ayrisabilir. Bu acidan zihinsel deneyimler (ornegin gercekte dokunmadan dokunma hissi olusmasi) gercekligin her ihtimalde belirleyicisidir ve temelidir. Yine bu durum bize evreni de doğrudan algilamadigimizi gösteriyor. Evreni algilarimizin sekil verdigi sekilde algiliyoruz. Yoksa evren kozmik bir parcacik corbasindan baska birsey degil. Algilarimiz evreni gordugumuz sekilde sunuyor ve bize algilatiyor. Bu da zaten gerçekliğin dogasinin algiladigimiz evrenden baska oldugunu gosteriyor. Ornegin gercekte cisimlerin rengi var sanıyoruz oysa bu bir isik oyunu. Cisimlerin yansittigi isigin farkli dalga boyunu o cismin rengi saniyoruz. Hayir o cismin rengi degil. O isigin gozumuze gelen farkli dalga boylarinin rengi aslinda. Yine atom duzeyinde iki cisim (buna bedenimizdeki atomlar ve cisimlerin etkilesimi dahil) asla birbirine temas etmiyor yani gercekte dokunmak diye birsey mumkun degil. Olan sey sadece elektiriksel itme etkilesimi nedeniyle bizde dokunma hissi olusmasi. Yani basta dedigim dokunma gercekte olmadan dokunma hissi oluşuyor zaten evrende. Bu ve benzeri bilgiler gosteriyor ki gerçeklik zaten algisal beklentilerimize uymuyor. Adeta algilqrimiz bize oyun oynuyor. Evren zaten enerjiden turemis ve bu kesinken hala maddenin gercekligin temeli oldugunu zannetmek oldukca ahmakcadir. Cunku madde sadece algisal bir tanimlama ve kavramlastirmadir. Maddenin kokeni enerjidir ve hersey enerjiden ibarettir. Bu acidan madde enerjiye enerji maddeye donusur lafi bile esasen algisal temelde olusturulan “madde” tanimina dayali kurulan bir cümledir. Evrenin kendi dogasinda enerji ve madde diye bir ayrim iliskisel duzeyde yoktur. Kendi bedenimiz madde olmasa madde diye birseyi algilamamiz mumkun olmazdi. Evrenin simulasyon oldugu fizik denklerimden olasiliksal olarak ciksa da burada belirttigim gercekligi algilama seklimiz bu denklemlerin ortaya cikardigi olasilik kadar gerçekliğin dogasinin aslinda hic de algiladigimiz sekilde olmadigini bize zaten gosteriyor. Ama su var ki kalin kafali dindarlarin ahmakliklari gibi kalin kafali materyalistler icin (kalin kafa tabiri bilimseldir su anlamda ki beyin noral snaps baglari cok guclu şekillenmiş ve “beyin körü” haline gelmis kisilerin beyin baglantilari kok salmis iyice pekismis yani adeta ‘kalinlasmitir’. 🙂 biraz ironi yapmak istedim) gerçeklik algisi gerçekliğin kendisidir. Onlarin kabulu bilimsel gerceklere ragmen hala bu kadar ahmakca olmaya devam edebilir. Acikcasi materyalizm bilim tarafindan cokertilmistir ozunde felsefe olsrak. Bu da cok ironik ve trajiktir. Cunku bir materyalist bilimi materyalizmin dogurdugu düşüncesindedir. Ona gore tarihteki savas materyalizmle yani dogacilikla doga ustuculuk arasında yasanmistir ama gel gor ki bilim felsefi anlamda materyalizmi gercekte cokme noktasina dogru goturmektedir iyice. Acikcasi bilim gibi değerli bir alana materyalistlerin ahmakliklsri yuzunden yukarida belirtitigim sekilde yapay bir catisma kulturuyle yaklasamam ki bu hatayi yapan cok insan var. Bilim insanligin ortak malidir ve birikimidir ki kimsenin yada hic bir felsefenin babasinin tapulu mali degildir.
Oksijen evrensel tanım olarak madde ise göreceli gerçekliktir. Beynimiz 3 dk oksijensiz kalma durumunda beyin ve onla beraber zihin bilinç ölüyor. Yani ölümüdemi simülasyon parçası olarak görmeliyiz. ? Yada gerçeği görmek için ölmekmi gerekir. Gerçekten bu yaşam gerçek yaşammı ?digital yaşammı ? bu bile büyük paradoks bence.
insanlar uyuduğunda gördüğü rüyanın etkisinde kalıyor gerçek zannediyor rüyayı çünkü rüya gördüğünün farkında olmadığı için.tabi bunları ne zaman farkediyoruz uyandığımız zaman yani daha üst bir gerçeklik boyutunda.peki yaşadığımız hayatında bir üst gerçeklik boyutu olabilirmi evet olabilir.
Rüya içinde rüya yaşadığımız anları da dikkate alırsak bu mümkün
Pek değil. Bu yazıyı başka bir açıdan güncelledim Evren Bir Simülasyon Varsayımı Bilimsel mi? Ayrıca kanalımda bir canlı yayın yaptım. Simülasyon varsayımı gerçek mi?
Konu ilginç ve matrix filminden sonra sanal evrende mi yaşıyoruz sorusunu soranların sayısı hızla arttı.
Sanal bir dünyada yaşayıp yaşamadığımızı bilmiyorum ama Elon Musk, Bill Gates ve onlara maddi manevi destek olan bazı büyük “saklı seçilmiş” ailelerin yönetiminde Tek Dünya Devleti adı altında insanları köle haline getirmek için 1960 lardan beri hazırlık yaptıklarını biliyorum.
Bunu önce insanları zihinsel olarak hazırlamak için çeşitli filmlerle yaptılar: “Matrix”, “13. Kat”, “Darc Sity”, “Equilibrium”, “Oblivion”, Aeon Flux”.
Nasıl oluyrsa geleceği güya bilen dergi “The Econmist” yani kendin planla sonra geleceği bilmiş ol, krizi yarat sonra çözüm ol.
Denver havalimanındaki semboller.
Amerika’nın Klavuztaşı-Georgia’nın Stonehenge’sinde yazılı emirler.
Son olarak da “saklı seçilmiş” aileler, Elon Musk ve Bill Gates gibilerin finanse ettiği gizli laboratuvarlarda silah olarak tasarlanan virüs araştırmaları sayesinde buldukları “hertürlü bulaşabilen ama evde aynı ailede birine bulaşıp birine bulaşmayan, kanı pıhtılaştıran, beyin kapasitesini %10 azaltan” Covid-19 salgınını başlatarak insanlar evlerine kapatılmış ve sanal dünyaya mahkum edilmiş.
Ekonomilerin dibe vurması sağlanmış, Dünya çevresine sanki babalarının çiftliymişçesine binlerce uydu yerleştirilmiş, beyne çip takma işini ballandıra ballandıra televizyonlarda ve sosyal medyada reklam etmiş, insan zihnini bilgisayar ortamına aktararak kendini sürekli güncelleyebilen bir yapay zeka tanrı yaratmak içinde Bill Gates devreye girmiş ve amaçlarına bir adım daha yaklaştırmıştır. Sistemlerine dahil olmak istemeyenleri bu bundan sonraki süreçte çok daha zor günler beklemektedir.
Saygılar
Cok dogru
Çok gelişmiş bir medeniyet bizim evrenimizi başlatmış olabilir. Büyük patlamayı belkide çok gelişmiş bir medeniyet başlattı.
Dediğiniz kadar büyük bir komplo olduğunu sanmıyorum ama küresel ağlı yönetimini bir simülasyon olarak tanımlayabiliriz.
Gerçekten dedikleri gibi ”ne önemi var” nerde yaşarsak yaşayalım gerçek o yaşadığımızdır.
Bence önemle üzerinde durulması gereken konu evrenin bir yaratıcısı olduğu ve başı boş olmadığı konusu.
İşin ilginç yanı tüm fizik yasalarının küresel ısınma, dünya savaşlarının yaşadığımız hayatın dünya tarihinin yani herşeyin simülasyonun içinde olması.
Bu teorinin ilginç yanı herşeyin tüm fizik yasalarının kimya kanunlarının farklı bir smülasyonda farklılıklar gösteriyor olması.Örneğin rüyamızda farlı bir evrende neden sonuç ilişkisinden kopuk mantıksal tutarsızlıklarla dolu bir evrende kendimizi bulabilriz ve bunu yadırgamayabilriz yada Neo gibi sorgulayadabiliriz.