Bilimsel Okuryazarlık Düzeyini Ölçmenin 2 Yolu
|Bilimin ve eleştirel düşüncenin ne olduğunu gerçekten biliyor musunuz? Bilimsel okuryazarlık ısı, basınç ve hacmin asal gazlarla ilişkisini bilmekten ibaret değil. Aynı zamanda bu ilişkiyi yöneten fizik yasalarını da bilmek gerekiyor. Bugüne dek size bilimi anlattım. Şimdi eleştirel düşünceyi anlatacağım.
Bilimsel düşünce kültürü
İnsanlar neden dinde, siyasette anlaşamıyor? ve gezegenler güneş çevresinde nasıl dönüyor? yazılarında anlattığım gibi, bilimsel düşünce bir zihniyet meselesi. Bilimsel okuryazarlık düzeyini artırmak için de eleştirel düşünce kültürüne sahip olmak gerekiyor.
İster liseye gidin, ister üniversiteye; eleştirel düşünce kültürüne sahip olmazsınız fikirlerinizi hep başkaları yönlendirir ve siz de ömür boyu ara eleman ve oy makinesi olarak kalırsınız.
Bilimsel düşüncenin özü, düşüncelerimizi mantık çerçevesinde örgütlemek ve matematiksel zekayla ifade edebilmektir. Günlük dilde ifade edecek olursak tutarlı düşünceler geliştirmemiz yetmez. Bir de teorilerimizin geçerliliğini kanıtlamak gerekiyor. Bunun için de deney ve gözlemler yapmalıyız.
İlgili yazı: Hiperküp: Evren Neden Üç Boyutlu?
Doğrulama değil, yanlışlama önemli
Teorilerimiz ancak çok sayıda bilim insanı tarafından defalarca aynı şartlarda yapılan deneyler ve gözlemlerle kanıtlanıyorsa geçerlilik kazanıyor. Ayrıca bir fikrin doğru olduğunu göstermenin 40 yolu olabilir; ama yanlış olduğunu bir kez göstermemiz yeterli.
Bu nedenle bilim sadece yanlışlanabilen önermeler üzerinden işliyor. Tanrı’ya inanmak veya inanmamak, diğer manevi ve dinsel konular, hatta ahlaki konular, siyasi görüşlerle ideolojiler bu nedenle bilimin alanına girmiyor.
Bilimsel okuryazarlıkta ilk dikkat etmemiz gereken nokta bu: Bir birey olarak elbette siyasi veya dini görüşlerimiz olabilir; ama bunları bilimsel olarak temellendirmekten kaçınmalıyız. Bu tür görüşleri bilim insanı kimliğimizle dile getirmemeliyiz. Yoksa bizi Hitler’in ırkçılığı ve vahşi kapitalizmin sürdürülebilir kârlılığı bekliyor.
İlgili yazı: İnternetinizi Uçuracak En İyi 10 Modem
En büyük hapishane zihnimiz
Buna dikkat etmezsek bilimi alanı olmayan bir iş için kullanmış oluruz. Bu da bizi mantıksal safsatalar, boş inançlar, ırkçılık, ideolojik propaganda, kendimizi ve başkalarını kandırma, özgür düşünceyi sınırlama gibi içinden çıkılması zor tuzaklara götürür.
Eleştirel düşünceye dayalı bilimsel okuryazarlık ise (ki buna seküler anlayış da diyebiliriz) bizi kendi beynimizi ve başkalarının beynini yıkamak anlamına gelen bağnazlıkla yobazlık tehlikesinden kurtarır.
Böylece hem kendimizi hem de gelecek kuşakları (çocuklarımızı) kendi kararlarını verebilen, fikri hür, vicdanı hür kişiler olarak yetiştirebiliriz. Şimdi bilimsel okuryazarlık düzeyini bu açıdan ölçmenin iki yolunu görelim.
İlgili yazı: Hangi Din Daha Çok Şiddet İçeriyor?
Neden konuya buradan girdim?
Bunun sebebi dünyadaki bazı politikacıların küresel ısınma ve çevre kirliliği gibi konularda kamuoyunu yanıltan beyanlarda bulunmaları. Böylece kendi seçim kampanyalarını finanse eden şirketleri çevreyi korumak için önlem almak amacıyla masraf etmekten korumuş oluyorlar.
Politikacılar çok kurnaz. Halkın bilimsel okuryazarlık oranının düşük olduğunu ve eleştirel düşüncenin yaygın olmadığını biliyorlar. Böylece insanlar küresel ısınmaya yol açmıyor diye bilimsel gerçeklere aykırı açıklamalar yapabiliyorlar.
Sonuçta bilim insanlarını ikna etmek zorunda değiller. Doğru söylemediklerini onlar da biliyorlar; ama halkı ikna etmeleri yeterli. Halk oy atarak onları seçtiği sürece yanlış politikalar uygulamaya devam edebilirler.
Bu açıdan bakarsak filozof Wittgenstein’ın Tractatus Logico-Philosophicus eserinde haklı olduğunu görüyoruz: Her ne kadar bilimsel düşünce ile ahlak ve din ayrı konular olsa da eleştirel düşünce kültürü, insanların akılcı düşünerek çok daha vicdani, çok daha ahlaklı kararlar almasını sağlıyor. Bilimsel okuryazarlık insanları bilinçlendiriyor.
İlgili yazı: İnternette teknik takip ve gözetimi önleme rehberi
Küresel ısınma felaketi
Günümüzde birçok politikacı ve yurttaş küresel ısınma ile çevre kirliliği gibi Dünya gezegeninin geleceğini etkileyecek konuları konuşuyor. Üstelik bu temel konular petrol siyaseti veya iç politikadan çok daha önemli; çünkü iktidarlar değişiyor ama vatandaş aynı ülkede yaşamaya devam ediyor. Peki bunlar hangi temel konular? Hemen görelim:
- Hastalıkları önlemek için yapılan aşıların ne kadar güvenli ve etkili olduğu.
- İnsanların küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğine yol açıp açmadığı.
- İçme suyuna flor eklemenin sağlıklı olup olmadığı ve diş çürüklerini önleyip önlemediği.
- Dünya’da yaşamın doğal süreçlerle ortaya çıkıp çıkmadığı ve evrimin gerçek olup olmadığı.
- Dünya gezegeninin gerçekten 4,54 milyar yıl yaşında olup olmadığı.
Evrim derslerden kaldırılıyor
Sadece evrim değil, büyük patlama konusu da derslerden kaldırılıyor. Bu da bilimsel okuryazarlık düzeyine büyük zarar veriyor; çünkü bu konuların okutulmadığı ülkelerde tıp, genetik, biyoteknoloji ve genel anlamda bilim çöker. Türkiye’de gerçekten okumuş aydın yetiştirmek istiyorsak eğitimde istikrar olmalı.
En basitinden; mikropların evrim geçirerek antibiyotiklere direnç kazandığını bilmeyen bir doktorun sizi veremden korumak için yaptığı aşıya nasıl güveneceksiniz? Yoksa 30 yıl önce, benim çocukluğumda yaşayan verem mikrobuyla günümüzün verem mikrobunun aynı mı olduğunu sanıyorsunuz?
Peki Amerika’da bazı tutucu ailelerin dinsel sebeplerle çocuklarını hastalıklara karşı aşılamak istemediğini biliyor musunuz? Bu aileler aşıların çocuklarını hastalıklardan korumadığına inanıyorlar. Böyle giderse insanların çiçek hastalığından öldüğü ilkel çağlara geri döneceğiz.
İlgili yazı: 10 Adımda kara deliğe düşen astronota ne olur?
Ya küresel ısınma?
Küresel ısınma karbondioksit gibi sera gazlarının atmosfere salınmasıyla ortaya çıkıyor. Ayrıca yapılan araştırmalar, nüfus artışı ile yoksulluğa bağlı açlık tehlikesi hızla artarken, havadaki karbondioksit artışının bitkilerin besin değerini düşürdüğünü gösteriyor.
Öyle ki yarın öbür gün 1 kilo ekmek yeseniz de beslenemeyeceksiniz. Günlük kalori alımını yüzde 15 artırırsanız kilo alırız ve yakın gelecekte şişmanladığımız halde aç kalma riski artacak. Bu sorunu önlemenin yolu küresel ısınmanın insan kaynaklı olduğunu anlamaktan ve bilimsel çözümler geliştirmekten geçiyor.
Böylece dünya çapındaki politikacıları küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ile çevre kirliğini önleyecek yasalar çıkarmaya ikna edebiliriz.
İlgili yazı: Mobil İnternette Video İzleme Rehberi
Nasıl yaparız?
Bilimsel okuryazarlık düzeyini ölçmek için yapılan çalışmalar genellikle TV’lerdeki bilgi yarışmalarına benziyor; yani insanların bir konuyu ne kadar bildiğini, anladığını değil de ne kadar iyi ezberlediğini ölçüyor (Tıpkı dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü üniversite sınavlarında kişilerin yüksek stres ortamında ezber yeteneğinin ölçülmesi gibi).
Oysa bilimsel okuryazarlık bu değil. Eleştirel düşünce sahibi olmanız için Yerkabuğunun eğrilik oranını veya Dünya’nın çevresini ölçmeyi bilmeniz yetmiyor. Dünyanın düz mü, yuvarlak mı olduğunu ölçecek bilgiye sahip olmanız ve hatta Dünya’nın yuvarlak olduğunu bilmeniz de yetmiyor.
İlgili yazı: AIDS’e Kesin Çare
Fazla bilgi göz çıkarmaz
Ancak, asıl bilmemiz gereken şey bilimsel bilgiyi kullanmayı bilmek. Bu beceri bizi eğitecek ve düşünce gücümüzü öyle geliştirecek ki bilimsel, manevi, ahlaki, siyasi, felsefi ve ideolojik bilgiyi de doğru kullanmayı öğreneceğiz. Böylece düşüncelerimiz özgürleşecek.
Kısacası bilgiyi anlamamız, kavramlar arasındaki ilişkiyi bilmemiz; özünde sağlıklı, mantıklı, akılcı düşünceyi öğrenmemiz gerekiyor. Safsatalar ve boş inançlardan, laf kalabalığından uzak durarak doğru düşünmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bilimsel okuryazarlık bize bu kültürü, düşünme disiplinini kazandırıyor.
İşte bu yüzden lisede felsefenin mutlaka okutulması gerekiyor. Düşünün: Sokrates ne diyordu? Özetle, “Bildiğim bir şey varsa o da birçok şeyi bilmediğimdir. Ben öğrencilerime bir şeyi dikte etmem. Bunun yerine done veririm ve kendi kararlarını alacak özgür düşünceyi geliştirmelerine yardım ederim” diyordu. Bu kafayla politika yapan politikacılarımız olsa hayat harika olurdu.
İlgili yazı: Ücretsiz Özgür İnternet Meshnet
Okuryazarlık düzeyini ölçmenin iki yolu
İlköğretim, lise, üniversite, akademik hayat ve iş hayatında kendimize sürekli şu iki soruyu sormamız gerekiyor:
- Bilimsel düşüncenin ve bilim kurumunun nasıl işlediğini biliyor musunuz?
- Bilimsel bilgi, akılcı düşünme, eleştirel düşüncenin değerini anlıyor ve bunların insanlığa ne kadar yararlı olduğunu biliyor musunuz?
Her ikisine de evet diyorsanız tebrikler! Bilimsel okuryazarlığınız var. Artık bilimsel okuryazarlık düzeyinizi kullanarak yeni bilgiler edinebilir ve bunları kullanarak insanlığın çevre kirliliği ile fırsat eşitliği gibi sorunlarını çözebilirsiniz.
Doğru politika bilimsel politikadır
Tarihe baktığımız zaman bilimsel ve teknolojik gelişmelerin atom bombası gibi kötüye kullanılabildiğini görüyoruz. Ancak, genel olarak bilimsel gelişmeler her zaman insanlığın yararına olmuştur. Hiç öteye gitmeyin (hastaneler bizi soyuyor diye yakınsanız da) Ortaçağda ortalama ömür 30 yıldı. Şimdi 71 yıl.
Bugün TV, radyo, okullar olmasaydı İngilizce öğrenemezdiniz. İngilizce olmasa interneti verimli kullanamazdınız (çünkü günümüzde en geniş bilimsel literatür İngilizce). Bugün internet ve modern iletişim araçları olmasaydı bilgiye çok zor erişirdik. Demek ki dünyada interneti çeşitli nedenlerle yavaşlatarak sansürleyen uygulamaları sorgulamamız gerekiyor.
İlgili yazı: Hayat Neden Var?
Bilgelik için bilim-teknoloji
Her durumda bilimsel gerçeklere uygun olan politikalar yukarıda sıralanan temel insanlık sorunlarını çözmemizi kolaylaştırıyor. Bugün bilgelik için, ahlaklı yaşamak için bilim insanı olmaya gerek yok; bu bir vicdan meselesi diyebilirsiniz.
Peki ya vicdanlı bir bilim insanı, filozof, sanatçı, öğretmen, mühendis olsanız neler yaparsınız? Büyük olasılıkla Buda ve Gandi’den çok daha fazlasını yaparsınız. Bilgelik için bilimi reddetmek zorunda değilsiniz ve neler yapabileceğiniz görmek için teknolojik tekillik yazımı okuyabilirsiniz.
İlgili yazı: Paniklemeyin Ama Evren Küçüldü
Bilimsel okuryazarlık saygı duymaktır
Bakın dünyada Carl Sagan, Michio Kaku ve Neil deGrasse Tyson’dan önce popüler bilimi yaygınlaştıran ünlü bilimkurgu yazarı Isaac Asimov ne diyor?
“Birleşik Devletlerde cahillik kültü diye bir şey var. Hep vardı. Aydın olma karşıtlığı politik ve kültürel hayatımıza eskiden beri sızan sinsi bir yılan gibi. Bu da demokrasinin ‘Benim cahilliğim senin bilgine eşittir’ şeklinde yanlış anlaşılmasından ve bunun halka sürekli empoze edilmesinden kaynaklanıyor.”
Asimov diyor ki cehalet bilgiye eşit değildir! Bilimsel okuryazarlık bir zihniyet meselesi olarak önce bilim yapan bilim insanlarına ve fikirlerine saygı duymaktır. Sonra dilerseniz onlardan daha bilgili bir bilim insanı olup daha iyisini yapabilirsiniz.
Peki Türkiye’de bazıları ne yapıyor? Günlerce uykusuz kalarak yakınlarını iyileştiren, hayatını kurtaran doktorları sudan sebeplerle dövüyor! Bu da Türkiye’de üniversitelerde serbest bilim yapılmasını zorlaştırıyor. Aynı zamanda bilinçli kamuoyu baskısı yapmak zorlaşıyor.
İlgili yazı: Stephen Hawking ve Sandalyesi Nasıl Çalışıyor?
Birinci sorunun cevabı bu
Düşünüyorum öyleyse varım diyoruz. Tamam varsınız da nasıl varsınız? Evren’in farkında olmanız lazım. Çevrenizdeki insanların, duygularının, ihtiyaçlarınızın, ahlakın, vicdanın, bilim ve teknolojinin farkında olmanız lazım.
Böylece hem kendinizi geliştirebilir hem de başkalarının kendini gerçekleştirmesine yönelik özgürlükleri yaratabilirsiniz. Bilimsel okuryazarlık ile teşvik edilen özgür düşünceyi bu yüzden koruyup desteklememiz gerekiyor.
Bu aşamada iki noktaya dikkat çekelim: 1) Empati kurmak bilimsel düşünce olmadan çok zordur. 2) Bilimsel düşünce de bilgiyi ezberlemekten ibaret değildir ve öncelikle bir zihniyet meselesidir. Bu bağlamda akıl gözüyle açılan vicdanımız ileri görüşlü olmamızı sağlar.
İlgili yazı: Nemesis: Dünya’ya Göktaşı Savuran Ölüm Yıldızı
Akıl teri
İkinci soruyu günümüzün faydacı zihniyet çağına uygun olarak baştan anlattım. 🙂 Ancak, bilimsel düşüncenin yararları konusunda bilgi edinmek için en basitinden ciltteki kırışıklık ve yara izlerine son yazısını okuyabilirsiniz.
Bu yazıda kozmetik ürün reklamı yapmıyor, yaraların hücre tedavisiyle nasıl iyileştirileceğini anlatıyorum. Öyle ki söz konusu teknoloji bugün elimizde olsa kimsenin kozmetik ürün satın almaya veya plastik cerrahiye ihtiyacı olmazdı. Bu kadar basit!
Ancak, ikinci sorunun asıl cevabı bu değil. Bilimsel okuryazarlık madalyası kazanmanızı sağlayacak asıl cevap Evren’i sevmektir. Evren’e ve başta insanın iç dünyası olmak üzere, Evren’de yaşayan tüm canlılarla uzayda bulunan tüm güzelliklere hayran olmaktır.
İlgili yazı: Evrim Hakkında Doğru Bilinen 3 Yanlış
Takdir etmek sevmekle gelir
Buna bilim insanına saygı duymak bilimi sevmekten ileri gelir de diyebiliriz ve bu açıdan, aslında 30 yıllık okumalarımın ardından, modern bilimin kurucu babası Isaac Newton’ı nihayet anladığımı söyleyebilirim:
Newton elmadan gezegenlere ve küçükten büyüğe bütün evrenin az sayıda fizik yasasına uymasına hayrandı. Yerçekimi kanunlarını geliştiren Newton bunun en büyük mucize olduğunu düşünüyordu. Ben de hormonlu Satürn ve 200 kat büyük halkaları yazısında ilk kez bunun tam olarak farkına vardım:
Dev halkalara sahip gezegen yıldızına çok yakındı ve güneşin halkaları parçalaması gerekirdi. Ancak, gezegenle yıldız saat yönünde dönerken, halkalar saatin ters yönünde dönüyorsa bunlar bozulmadan dengede kalıyordu. Bu da sadece Kepler’in üç hareket yasasına bağlıydı.
Bilimsel okuryazarlık derken buna hayran olmak gerekiyor. Bunun farkına varıp insanı severseniz vicdan sahibi bilim insanları olarak insanlığın geleceği, mutluluğu ve gelişmesi için çalışabilirsiniz. Bunun için akademisyen olmaya gerek yok, zihniniz açık olsun yeter. Sevgi ve bilgiyle kalın.
Gerçek anlamada ‘içinde bulunduğumuz koşullar için’ mükemel bir tespit ve öneri yazısı olmuş. Sizin gibi araştıran ve sentezlediklerini paylaşan insanları tanıdıkça ‘umut var’ hala diyorum. Parmaklarınıza zeval gelmesin 🙂