Akıllı Telefona Superman Görüşü >> Duvarın arkasını gören kamera göçükten insan kurtaracak
|MIT mühendisleri Superman gibi duvarların arkasını gören Wi-Fi kamera geliştirdi.1 Wi-Fi frekansında çalışan radar kamera akıllı telefonlara eklenecek ve depremde göçük altında kalanların yerini bulmayı sağlayacak. Peki ya gözetleme ve gizlilik ne olacak?
MIT’in Wi-Fi kamerası, son 4 yılda iç mekanlarda yer belirleme ve navigasyon hizmetleri sunmak için geliştirilen yazılım uygulamalarıyla Kinect hareket sensörü teknolojisini temel alıyor.
Wi-Vi olarak adlandırılan sistem, insan vücudundan yansıyan Wi-Fi sinyallerini kullanarak AVM’lerde alışveriş yapanların konumunu bahçe duvarlarının dışından gerçek zamanlı olarak belirleyebiliyor.
Yarasa görüşünden ilham aldı
MIT Bilgisayar Bilimleri ve Yapay Zeka Laboratuarı araştırmacıları, gece uçuşunda ultrasonik ses dalgalarıyla yolunu bulan yarasalardan ilham alarak yeni bir Wi-Fi radar kamera geliştirdiler.
MIT Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü’nden Profesör Dina Katabi ve yüksek lisans öğrencisi Fadel Adib’in eseri olan WiFi Vision (Wi-Vi) cihazı, radar ve sonar sistemleriyle aynı teknolojiyi kullanıyor.
İlgili yazı: Evlere 10 kat hızlı optik süper Wi-Fi
Superman gibi
Radar sistemleri cisimlerden yansıyan radyo dalgalarını kullanarak, seyir halindeki gemilerin ve havadaki avcı uçaklarının yerini tespit ediyor.
Sonar cihazları ise su altında yayılan ses dalgaları yardımıyla donanma denizaltılarını takip ediyor. MIT’in ürettiği Wi-Fi kameranın radar ve sonardan tek farkı ise Wi-Fi sinyalleriyle çalışması ve Microsoft’un Xbox 360 video oyun konsoluna entegre ettiği Kinect sensöründe olduğu gibi insanların vücut hareketlerini algılaması.
Bu kamera duvarların arasındaki insanları görüntülüyor ve bir odadan çıkan konukların binada nereye gittiklerini takip edebiliyor.
Yapay renklendirme
Bugüne kadar radar ve sonar sistemleri, operatörlerin güvenlik kamera kayıtlarında olduğu gibi yüksek çözünürlüklü görüntüler elde etmesini sağlayamadı.
Radyo ve ses dalgaları havada uzun dalga boylarıyla yayıldığı için görüntü kalitesi düşüyor ve bu nedenle, radarlar MOBESE kameraları gibi nispeten net çekimler yapamıyor. Bunun yerine uçaklar ve gemiler radar ekranında semboller ya da bulanık noktalar halinde görüntüleniyor.
Wi-Fi radar kamera ise 2,4 Ghz aralığı gibi yüksek frekanslarda çalışıyor ve bu sayede, askerlere verilen gece görüş dürbünleri ile termal kameralara benzer şekilde hedefin net bir görüntüsünü elde edebiliyor.
Arnold Schwarzenegger’in başrolü üstlendiği Predator filmindeki ısıya duyarlı kameralardan esinlenen MIT araştırmacıları, bunun için yapay renklendirme kullanan özel bir görüntüleme yazılımı geliştirdiler. Yüksek frekanslı Wi-Fi sinyalleri elektromanyetik spektrumda görünür ışık tayfına girmediği için duvarların arkasında bulunan insanları gerçek renklerle görüntülemeye imkan vermiyor.
Öte yandan yapay renklendirme sistemi ekrandaki şekilleri operatörlerin seçebileceği iç içe geçmiş kırmızı, mavi, yeşil, sarı renklerdeki belirgin siluetlere dönüştürüyor ve böylece kullanıcının bir toplantı odasında kaç kişi olduğunu kapıyı açmadan görmesini sağlıyor.
Ofiste insanları gözetleyebilir
Bilim adamları bugüne kadar yeraltındaki mağaralarda saklanan teröristleri bulmak veya binaların içindeki insanları gözetlemek için terahertz radarlar, X-Işını cihazları ve dünyayı yeşil-siyah görmemizi sağlayan ısıya duyarlı gece görüş gözlükleri geliştirdiler.
Ancak son derece pahalı olan, genellikle bir minibüs kadar yer kaplayan ve kullanmak için özel eğitim gerektiren bu sistemler asla yaygınlaşmadı.
WiVi kamera ise yakın gelecekte bütün akıllı telefonlara takılacak ve tablet PC’lerde kullanılan basit bir Wi-Fi anteni ile duvarların arkasını görmemize imkan tanıyacak.
Gizlilik için tehdit mi?
MIT’in tasarladığı Wi-Vi bunun için iki verici ve bir alıcı anten kullanıyor. Bir toplantı salonundaki konukları dışarıdan gözetlemek için odanın dışına bu antenleri yerleştirmek gerekiyor.
Profesör Katabi, tasarladıkları sistemi şöyle tarif ediyor: “Düşük güçlü, kolay taşınabilir ve herkesin kullanabileceği kadar basit bir cihaz geliştirmek istedik. Bu sayede insanlar duvarların ve kapalı kapıların arkasını görebilecekler.”
Sadece hareketi algılıyor
“Düşük güçlü” burada anahtar kelime: Wi-Fi kamera standart bir cep telefonu kadar enerji tüketiyor ve sinyalleri okuyan görüntüleme sisteminin çalışması için küçük bir pil yeterli oluyor. Wi-Vi bu taşınabilirlik başarısını küçük bir hileye borçlu: Birbirini sıfırlayan ters sinyaller.
Wi-Vi sisteminde iki verici anten ve bir sinyal alıcı ünite bulunduğunu söylemiştik. Bu sistemdeki verici antenler gözetlenecek odaya özellikle “ters sinyaller” gönderiyor.
Sonuçta, bu sinyalleri oluşturan dalgaların tepe ile çukur noktaları elektromanyetik girişime yol açarak birbirini sıfırlıyor (elektromanyetik dalgalardaki her tepe noktasına bir çukur nokta karşılık geliyor. Resimdeki kırmızı ve mavi dalgalar birbirini bu şekilde sıfırlıyor).
Ses silmeye benziyor
Aslında bu sistem birçok gelişmiş kulaklıkta “ortam gürültüsünü” azaltmak için kullanılıyor. Bu tür kulaklıklar ters dalgalar yoluyla kalabalık bir restorandaki uğultuyu bastırarak müzik dinlemeyi kolaylaştırıyor.
Wi-Vi sisteminde ise, bu çözüm bir odanın duvarlarından ve içerideki hareketsiz eşyalardan yansıyan bütün sinyallerin sıfırlanmasına yol açıyor.
Sinyallerin sıfırlanması ortam arka planının, yani odadaki bütün hareketsiz eşyaların Wi-Fi radar kamera için görünmez olmasını sağlıyor ve geriye sadece insan vücudundan yansıyan elektromanyetik dalgalar kalıyor.
Göçük altında kalanları kurtaracak
Bununla birlikte, insanlar taş bir heykel kadar hareketsiz olmadığından (!) ve özellikle de toplantı odasındaki konukların sandalyelere yerleşmek için harekete geçtiği durumlarda, Wi-Fi kameraya ait antenlerin gönderdiği sinyaller insan vücudundan çarpılarak yansıyor.
Bu da Wi-Fi antenlerinin yayınladığı ters sinyallerin “dalgaları sıfırlama” özelliğini kaybetmesine yol açıyor. WiVi kamera, bu bozulmuş sinyalleri monitörde yapay olarak renklendirilen insan siluetleri halinde görüntülüyor.
Microsoft Kinect sisteminde olduğu gibi en ufak insan hareketlerine bile duyarlı olan Wi-Fi radar kamera çok az enerji harcıyor. Böylelikle en küçük cihazlara bile yerleştirilebiliyor ve hepsinden önemlisi, enkaz altında sıkışan insanların belli belirsiz kımıldayışlarını bile algılayarak hayat kurtarma potansiyeline sahip bulunuyor.
Yeni gözetleme yöntemi
Wi-Fi kameralar ile bir gün herkes özel ajana dönüşerek duvarların arkasını gözetleme kabiliyeti kazanacak. Wi-Fi radar kameranın Google Glass gibi gözlük ekranlara eklenmesiyle birlikte, kullanıcıların da özel hayatın gizliliğini korumak için yeni önlemler alması gerekecek.
Devletler bu uygulamalara yasaklama getirse bile, akıllı telefonların işletim sistemlerini“jailbreak sürümleri ile kıran bireysel kullanıcıların, sıradan tüketicilerin gerçek birer James Bond’a dönüşmesini engellemek mümkün olmayacak.
Sokaktaki insanların, yani küçük biraderlerin kendilerini internette izinsiz takip eden ve telefon görüşmelerini yasa dışı yollarla dinleyen Büyük Birader devletlere karşı bu tür teknolojilerin yardımıyla güç kazanması iyi bir şey olabilir. Ancak, basit telefonlarla binaların içindeki insanları dikizlemeye izin veren sistemlerin yaygınlaşması aynı zamanda mahremiyeti ve özel hayatın gizliliğini tehlikeye atıyor.
Çare istihbaratı yaygınlaştırmak
Peki bu durumda ne yapabiliriz? Bir yandan devletin evimizi gözetleyen, aklımızdan geçen düşünceleri ve hissettiğimiz duyguları okuyan yazılımlarla özel hayatımızı ortadan kaldırmasına; böylece duygularımızı, hislerimizi, en değerli varlığımız olan benliğimizi haraç mezat satmasına engel olmak zorundayız. Diğer yandan da gizliliği hem devlete hem de küçük biradere karşı korumamız gerekiyor.
Bununla birlikte hackerlardan, internet aktivistlerinden, Anonymous gibi alacakaranlıkta yaşayan eleştirel gruplardan vazgeçemeyiz. Çünkü şu anda çok güçlü olan devletlere karşı özel hayatımızı korumamızı sağlayan yegane baskı grupları bunlar. Ancak bu konuda iyimserim ve özel hayatın gizliliği sorununun 20 yıl içinde çözüleceğine inanıyorum.
Bu sürece istihbaratın orta malı olması diyorum. Bugün Rusya, İran ve Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nden çok daha güçlü bir internet istihbaratına sahipler. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinde (BOP) kısmen başarısız olmasının en büyük sebeplerinden biri de bu: Örneğin, Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri gibi nükleer silahları olmayabilir ama internette herkes eşittir, 13 yaşındaki bir ergenle Anonymous ve CIA gibi haber alma örgütleri neredeyse eşit güçte.
PRISM skandalı
Son yıllarda lise öğrencilerinin bile FBI sitesini çökerttiğini ve bazı gizli bilgileri ele geçirdiğini gazetelerde okumadık mı? Bugün bu süreç daha profesyonel düzeyde yürütülüyor.
İşte eski CIA çalışanı Snowden’in açığa çıkardığı PRISM skandalı (ABD kendi ülkesini, diğer ülkeleri ve vatandaşları internetten izinsiz takip ediyormuş!), işte Juilan Assange ve Wikileaks, işte Aaron Swartz ve Çin’in ABD kurumlarına düzenlediği büyük çaplı siber saldırılar…
Görülüyor ki herkesin istihbarata erişebildiği bir dünyada yaşıyoruz. Oysa bu dünya alışılmadık bir gelişmeye gebe: Bunun adı istihbaratın aşırı ucuzlayarak değerini kaybetmesidir.
Orta malı
Bugün herkesin evinde 1 ton altın olsa, altın piyasası çökmez mi? Hangi banka bizden altın alır? Kuyumculardaki altın kâğıt kadar ucuzlar ve zamanla beş para etmez.
Aynı mantık internetteki dijital istihbarat için de geçerli. Bugün devletler vatandaştan güçlü, çünkü onların bildiği her şeyi biz vatandaşlar bilmiyoruz; ticari sır, devlet sırrı, örtülü ödenek diye bir şey var.
20 yıl içinde ise yazılım kullanan, yazılım geliştiren Sanal Zeka uygulamaları o kadar yaygınlaşacak ki biz sıradan kullanıcılar bu bilgilerin büyük kısmına erişmiş olacağız. O zaman herkes her şeyi bileceğinden, gizli belge kavramı da ortadan kalkacak ve bu bilgiler önleyici saldırılar düzenlemekte ya da politikacılara şantaj kaseti hazırlamakta kullanılamayacak.
Kalabalıkta gizlenmek
Mademki Wi-Fi kameralar sayesinde herkesin evimizi gözetleyebileceği bir döneme gireceğiz, bu durumda kapıların arkasında saklanmak yerine kalabalıkta gizlenmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Birkaç yıl içinde insanların telepati yoluyla internete gireceği ve duygularıyla düşüncelerini internet üzerinden sevdikleriyle paylaşacağı bir döneme gireceğimizi düşünürsek, bu “cesur yeni dünyaya” hazırlanmak gerektiği ortaya çıkıyor.
Telefon sapıklarının banyodaki çıplak halimizi gözetleyen Superman görüşlü çılgınlara dönüşmesini istemiyorsak, özel hayatın gizliliğini koruyan yeni teknolojiler geliştirmek ve mahremiyet kavramını hukukta bu yeniliklere göre tanımlamak zorundayız.
Kısacası yasalardaki eski anlamıyla mahremiyeti korumamız imkansız görünüyor. Tek yapabileceğimiz özel hayatın gizliliğini yeniden tanımlamaktır. Bu nasıl olacak? Örneğin, Korsan Parti‘nin savunduğu bilgiye serbest erişim ve özgür internet söylemlerinin bundaki rolü ne? Bütün soruların cevapları için aşağıdaki yazıyı okuyarak açılımlarını düşünebilirsiniz.
İlgili yazı: Telepatik internet ile düşünce okumak gerçek olacak
Nasıl indirecek
Daha yüksek kalitede bir gözetleme olması için sistemde geliştirilmesi gereken noktalardan bir tanesi görüntü kalitesinin geliştirilmesi olmalı.
Kesinlikle. Bu yüzden sistemin termal kameralar kadar hassas olmadığını belirttim.
Yalnız bir detayı eklemek gerek: İnsanları ve eşyaları algoritma tanıyor. Algoritmanın insanı tanıması için bizim gibi, cam gibi görmesine gerek yok.
Türk zekamı çalıştırdım hareketleri algılıyorsa herkez perdeleri devamlı hareket ettiren bir alet koyar bir vantilatör mesela o perde hareketini algılar evde kiler algılanmaz nasıl zeka 😀
Alp bey çok zekisiniz, sizi en kısa zamanda çoğaltmak lazım.
yalnız nesnenin belli bir sıcaklıkta olması gerek alp beyyyyy