iPhone Siri Yaratıcılarından Yeni Dijital Asistan Viv >> Konuşan yazılım Viv ile düşünen bilgisayarlar gerçek olacak
|Kısa süre öncesine kadar check-in yapmakta kullandığımız Foursquare’in yerine geçen Swarm uygulamasının iPhone’ları sesli komutla kullanmamızı ve web’de sesli arama yapmamızı sağlayan Siri ile birleştiğini düşünün.
Akıllı yazılımlar, mobil uygulamalar ve yapay zeka sektörüne sessizce adım atan Viv Labs startup şirketinin kurucuları Adam Cheyer, Dag Kittlaus ve Chris Brigham, iPhone Siri benzeri yeni bir dijital asistan geliştiriyor.
Akıllı dijital asistan Viv internette gezinerek bizim adımıza arama ve alışveriş yapacak. Dijital apartman görevlisi veya yönetici asistanı gibi hemen her işimize koşturacak. Viv okula yeni başlayan öğrenciler gibi dünyayı kendi başına öğrenecek ve bize yardımcı olmak için kendi kodunu kendi yazacak. Her telefonun o cihazın sahibine özel bir Viv kurulumu olacak.
Adı Latince “canlı” kelimesinin kökünden gelen Viv Labs startup şirketinin sektörde Siri 2.0 olarak adlandırılan yeni yapay zeka uygulaması Viv bunu ve daha fazlasını yapacak.
Dijital asistan Viv kullanıma girdiğinde sadece Swarm’da check-in yapmak veya restoranlara tavsiye bırakmakla yetirmeyeceğiz: Uzay Yolu’nda her istediğimizi yapan ve aradığımız bilgilere erişen Bilgisayar gibi çalışan akıllı yazılım Viv, aynı zamanda günlük hayatımızı deneyimli bir yönetici asistanı gibi organize edecek.
Viv yalnızca randevularınızı ayarlamayacak, aşağıdaki infografikte gördüğünüz gibi abinizin evine akşam lazanya yemeye giderken araçta yol tarifi verecek, yemek tarifini bulacak ve lazanya malzemelerini yol üzerindeki hangi ucuz marketlerde satın alabileceğinizi tercih ettiğiniz makarnanın markasıyla birlikte gösterecek. Hatta sizin adınıza online marketlerden alışveriş yapacak.
Yapay Zekanın Şafağı yazı dizisinde düşünen bilgisayarlar ve akıllı robotlarla ilgili konsept konuları ele aldık ve YZ’nin hayatımızı nasıl değiştireceğini tartıştık. Somut gelişmelere dayalı bu yazıda ise yapay zekanın Siri ve türevi Viv ile akıllı telefonlar üzerinden hayatımıza nasıl girdiğini anlatıyoruz.
Umarız Viv Labs’in başarı öyküsü Türkiye’deki startuplara da esin kaynağı olur. Sonuçta ekonominin geleceği yapay zekada ve veri ticaretinde yatıyor.
Viv’in amacı leb demeden leblebiyi anlamak: akşam eve geldiğimiz zaman tansiyonumuzu ölçerek, gözbebeklerimizin büyüklüğünü tarayarak, ten rengimize bakarak ne kadar yorgun olduğumuzu anlamak ve ona göre çay ya da kahve ikram etmek, TV veya radyoyu açmak ya da banyoyu yakmak.
İlk aşamada sadece Siri gibi sesli komutlara ve sanal klavyeye duyarlı olacak ama yakın gelecekte telefonlardaki sensörler sayesinde metabolizma hızımızı bile ölçecek.
Akıllı telefon ve tabletlerimize yüklü bir uygulama olarak her zaman yanımızda taşıyacağımız Viv, tıpkı Microsoft’un ünlü video oyunu Halo’daki dijital Cortana karakteri gibi hayatımızın her alanında bize yardımcı olacak. Romantik ilişkilerde çöpçatanlık yapmak, kariyer önerilerinde bulunmak, iş kokteyllerinde kulağımıza sosyal networking tavsiyeleri fısıldamak ve potansiyel müşterilerle ilgili bilgi toplamak da buna dahil (araştırmacılar 2020’de dijital asistanların bu seviyeye ulaşacağını söylüyor).
Apple, iPhone 4S’i 4 Ekim 2011’de duyurduğunda haberlerin odak noktası telefonun yeni A5 çipi veya gelişmiş kamerası değil, cihaza yüklenen dijital asistan uygulaması Siri’ydi.
Kadın sesiyle konuşan Siri düzgün bir İngilizce kullandığınız takdirde ne dediğinizi anlayan bir zayıf yapay zeka uygulamasıydı ve 2011’in en gelişmiş konuşan yazılımı olarak teknolojik tekilliğin kapımızı çaldığını gösteriyordu. Tüm eksiklerine rağmen Siri’yi görünce dedik ki “Tamam! Düşünen robotlar ve akıllı bilgisayar pek yakında hayatımıza girecek”.
Siri bazı alanlarda gerçekten çok becerikli: “Saati yarın sabah altıya kurar mısın?” veya “Aylin’in cebini ara” dediğimizde bizi anlıyor. Aynı zamanda kendine özgü eksantrik bir kişiliği de sahip olan Siri, “Tanrı var mı?” diye sorduğunuzda “Benim işim ruhla silikonu birbirinden ayırmak” diyor!
Ancak birkaç ay içinde Siri’nin sınırlamaları ortaya çıktı. Uçak yolculuğu organize etmesini söylediğinizde seyahat acentelerinin web sitelerini gösteriyor, ama ne uçuş opsiyonlarını gösteriyor ne de sizin için yer ayırtıyordu. Oysa “Yarın sabah İzmir’e uçacağım, bana Cuma dönüşüne iki gün opsiyonlu gidiş-dönüş bilet al” dediğinizde Pegasus’u kullandığınızı ve ekonomi sınıfını tercih ettiğinizi bilmeli.
Siri’nin başka hataları da vardı: Lee Child’ın yeni çıkan kitabını satın almasını istediğinizde, Apple’ın bu kitabı satmasına rağmen size boş ekran gösteriyordu. Elbette sadece düzgün konuşulan İngilizceyi anlıyor, diğer diller bir yana, aksanlı bir Amerikalıyı bile anlamakta güçlük çekiyordu.
Apple aradan geçen zamanda Siri’yi geliştirdi. Örneğin OpenTable restoran rezervasyon uygulamasını ekledi ama Siri bütün bu özelliklere rağmen boş gününüze akşam yemeği ayarlayamıyor. Takviminize bakarak OpenTable’ı açmasını biliyor, fakat lüks restoranda sevgilinizle akşam yemeği için yer ayırtamıyor.
Küçük bir startup şirketi olan Viv Labs’deki bilgisayar mühendisleri bütün bunları yapan bir dijital asistan geliştirmeyi amaçlıyor. Aslında hedefleri Siri 2.0’ı yaratmak değil. Bunun ötesine geçerek gerçekten düşünen bir yazılım ve gerçek bir dijital hayat arkadaşı yaratmak.
Viv Labs, Halo video oyunundaki seksi dijital avatar Cortana’nın öncüsünü geliştirmeyi tasarlıyor ve ileride Viv’e Cortana gibi üç boyutlu bir projeksiyon ekleyebilirlerse ne âlâ ama bu aşamaya 20 yıl var.
Peki Siri’nin en büyük sınırlaması neydi? Yukarıdan belirttiğimiz gibi Siri sadece Apple mühendislerinin önceden belirlediği işleri yapabiliyordu. Google ve Yandex arama motorları gibi kendi kendine öğrenemiyor, kendi başına hareket edemiyor, doğaçlama davranamıyor, inisiyatif alamıyordu. Yeni dijital asistan bunu yapacak.
Her ne kadar bugün Riziko yarışmasının galibi Watson bilgisayarının dünyasında yaşasak bile insan gibi düşünebilen, en azından insan gibi analiz yeteneği olan akıllı bir yazılım geliştirmek çok zor. Gerçi düşünen bilgisayarlar da hayatımıza adım adım girecek: Her seferinde uygulamalara yeni bir beceri, yeni bir özellik eklenecek.
İşte bu sebeple Google Mühendislik Direktörü ve fütürist Ray Kurzweil düşünen bilgisayarları çatı kavram olarak ele alıyor. Kurzweil yeteri kadar karmaşık bir yazılım eninde sonunda insan gibi düşünmeye başlayacaktır diyor.
Viv geliştiricileri de aynı noktadan hareket ediyor ve programın zamanla gerçek insanlar gibi kişisel tercihler geliştireceğini, her Viv kurulumunun kendine özgü bir tarzı olacağını söylüyorlar.
Peki bir bilgisayar yazılımı için stil sahibi olmak ne demek? Bunun için önce dönüp kendinize, sonra da en yakın arkadaşınıza bakın. Aranızda ne kadar çok fark var değil mi? Ortak noktalarınıza rağmen ikiniz farklı insanlarsınız. Belki siz yüzmeyi seviyorsunuz o bisiklete binmeyi, belki siz kereviz yerken o haşlanmış havuca bayılıyor.
Bu mantık dijital asistan Viv için de geçerli. Sizin Viv uygulamanız sizin alışkanlıklarınızı öğrenecek, kendini size adapte edecek ve dilinizden anlayacak. Kısacası düşünen bilgisayarlar yolunda ilk adım kendini özelleştirebilen, kişiselleştirebilen yazılımlar geliştirmek olacak.
İşin esprisi de burada: Viv internetten muazzam miktarda veri çeken ve bunları yukarıda verdiğimiz lazanya örneğinde olduğu gibi bir araya getiren zeki bir Büyük Veri analiz yazılımı. Düşünün, bugüne kadar neyin nerede ucuza satıldığını bilmediğimiz için hesaplı alışverişte zorlanıyorduk. Oysa yakında sevdiğimiz markanın civarda nerede en ucuz olduğunu söyleyen bir yazılım kullanmaya başlayacağız ve bu Viv’in yapabileceklerinin çok küçük bir kısmı.
Viv’in kurucu ortağı Dag Kittlaus, ”Siri çok daha uzun ve büyük bir hikayenin ilk bölümü” diyor ve söylediklerini ciddiye almak lazım. Kittlaus, Viv üzerinde çalışmaya başlamadan önce Siri’yi geliştiren ekibin bir parçasıydı. Ekip arkadaşları arasında Viv Labs’in diğer iki kurucu ortağı Adam Cheyer ve Chris Brigham da yer alıyordu.
Üç arkadaş 2012’den beri Viv üzerinde çalışıyor ve bu projeyi mümkün olduğunca gizli tutuyor; ama projeye yakından bakanlar yazıda anlattıklarımızdan çok daha iddialı konuşuyor:
Örneğin Allen Yapay Zeka Enstitüsü direktörü ve tanınmış YZ uzmanı Oren Etzioni “Dehşet bir vizyon” diyor, “Bu ekip başarılı olursa akıllı asistanlarına dayalı milyar dolarlık bir sektör kurulacak.”
İlk ve tek değil ama içlerinde en iddialısı
Viv milyar dolarlık bu pazardan pay kapmak için savaşan tek şirket değil. Savaş kelimesini özellikle kullandık, çünkü yapay zeka sektörü şirketler arasında tam bir silah yarışına tanık oluyor.
Tabii ki işin içinde akıllı arama motorları geliştiren Google ve Yandex gibi internet devleri var ama yazılım dünyası çok eşitlikçi bir sektör.
Bu sektörde işini bilen bağımsız bir uygulama geliştirici ile Google ve diğer startup şirketler arasında pek bir fark yok. Siber uzayda işini bilen herkes kendini gösterebilir. Bunun için nükleer silah stokları olan ABD veya Rusya’da yaşamak zorunda değiliz. Bu nedenle yazılım sektörü çok rekabetçi bir sektör ve yapay zeka segmentinde kıyamet kopuyor.
Nitekim Google kısa süre önce İngiltere merkezli DeepMind otomatik öğrenme yazılım şirketini 500 milyon dolara satın aldı. Burada kendi kendine öğrenen ve kendini geliştiren bir akıllı Büyük Veri analiz yazılımından söz ediyoruz. Google’ın kullandığı otomatik endeksleme algoritmalarından ve crawler’lardan çok daha gelişmiş bir yazılım. İnsan beyninin fiziksel altyapısını ve düşünme tarzını baz alan bir yazılım.
Çünkü geleceğin kralı internetten ham veri toplayan Büyük Veri hamalları değil, büyük veriyi analiz etmeyi ve bundan anlamlı sonuçlar çıkarmayı bilen yazılımlar olacak. Söz konusu yazılımlar henüz başlangıç aşamasında. Bu noktada işleri hızlandırmayı amaçlayan Google bünyesine Geoffrey Hinton ve Ray Kurzweil’ı kattı. Her ikisi de yapay zeka yazılımı geliştiren en büyük uzmanlar arasında sayılıyor.
Facebook da New York Üniversitesi’nden Yann LeCun’u işe alarak kendi “derin öğrenme” grubunu kurdu. Grubun amacı ne istediğimizi önceden tahmin ederek her dediğimizi yerine getiren gelecek kuşak YZ uygulamaları geliştirmek.
İyi de her istediğimizi önceden tahmin etmek ne demek? Bu bilgisayarlar müneccim mi? Tabii ki hayır. Burada kahinler, medyumlar ve falcılardan söz etmiyoruz; ama interneti tarayarak inanılmaz miktarda veriyi hızla işleyen ve bilinçli öngörülerde bulunan akıllı yazılımlardan bahsediyoruz.
Bunun püf noktası da Büyük Veri toplamak değil, üçüncü veriyi analiz etmek; yani bağlamsal veriyi işlemek. Fikir basit olmasına rağmen uygulamaya dökmek zor ama buna bir örnek verebiliriz: Beşiktaş’ta makarna satan bütün dükkanların ve marketlerin listesi Büyük Veri’dir. Ancak evinize yakın olup da istediğiniz markayı ucuza satan marketin adresi Üçüncü Veri’dir ve buna bağlamsal veri diyoruz.
Dijital asistanlar Google’ın yaptığı gibi dev veritabanları oluşturmayacak. Bunun yerine Google’da endekslenen web sitelerini tarayarak bizimle alakalı olan verileri kullanacak. Bu sayede nispeten basit bir yazılım Büyük Veri hamalı internet devlerinden daha kullanışlı hizmetler sunacak.
Reklamcılıkta da önemli bu: Sokak arasında unutulan Starbucks kafede Swarm’la check-in yapmak pek popüler olmayabilir. Ancak, “Arkadaşlar şimdi Cem Yılmaz geldi ve yanımda kahve alıp gitti” diye günün anlam ve önemine uygun bir check-in yaparsanız hem Youtube kuşağı olarak sosyal medyada popülerliğiniz artar hem de işletmenin reklamı olur.
Life Style bloggerları ile köşe yazarları bu fırsatları kullanıyor ve Viv’le amaçlanan şey de bu: Google ve Yandex’in online reklamlardan, kişiye göre özelleştirilen online davranışsal reklamcılıktan (OBA) para kazandığını biliyoruz.
Viv gibi bir yazılım geliştirmek bu şirketlerin gelecekte rekabet etmesi ve ayakta kalması için şart. Ancak biz temel konsepte geri dönelim ve akıllı dijital asistanların hayatımızı nasıl değiştireceğini anlatalım.
Her istediğimizi gerçekleştiren akıllı telefonların bizi siyasi iktidarların uygulamalarına ses çıkarmayan gönüllü tüketim kölelerine dönüştürme olasılığı gelecekbilimcileri de endişelendiren bir konu. Ancak karamsarların gözden kaçırdığı bir nokta var: O da insan zekasının da yapay zeka desteğiyle güçlenecek olması. Aslında bugün bilgisayar kullanan herkes bunu yapıyor.
İnterneti tarayıp her gün yeni bilgilerle kendimizi geliştiriyoruz ama 20 yıl önce bunu yapmak imkansızdı. Eksik içerikli sözlüklerde aradığımız kelimenin İngilizce karşılığını bulmak bile zordu. Çocuklarımız ise telepatik internet, düşünce komutlarıyla kontrol edilen bilgisayarlar ile Viv destekli sanal gerçeklik sayesinde bambaşka bir dünyada yaşayacaklar ve onları şimdiden bu cesur yeni dünyaya hazırlamak gerekiyor.
Ancak biz günlük hayattan söz edecektik değil mi? Peki ya gelecekte günlük hayat bugünün bilimkurgu filmlerine benzerse? Viv her insanın günlük hayatta apartman görevlisi veya sokaktaki simitçi gibi iletişim kurabileceği kullanıcı dostu bir YZ uygulaması olma yönünde hızla ilerliyor. Viv Labs’in insanlara verdiği söz bu.
Ancak bunun için zeki olmak yeterli değil. Bunun yanında her zaman her yerde olmak ve interneti sürekli taramak da önemli. Klout ve Linkedin uygulamalarından örnek verelim: Bunlar sosyal ağımızı genişletmekte kullandığımız uygulamalar ama aynı zamanda sosyal ağlar üzerindeki bağlantılarımızın haritasını çıkaran, kiminle kaç göbekten (!) arkadaş olduğunuzu gösteren hizmetler (Instagram’de gittiğiniz yerleri gösteren aktivite haritasına da buna dahil edebiliriz).
Öyleyse Viv gibi dijital asistanların en büyük faydasının insanların günlük hayattaki ilişkiler ağının şemasını çıkarmak olduğunu görebiliyoruz ve bu konuda da iki örnek verebiliriz. Diyelim ki resim yapmayı seviyorsunuz ve bu konuda eğitim almış bir sanatçısınız, ancak piyasaya yeni adım attığınız için sanat çevresini yakından tanımak istiyorsunuz ve bu konuda şanslısınız:
Bugün internette nereye bakacağınızı biliyorsanız Türkiye’deki ressamlarla galeri sahiplerinin yarısı arasındaki ilişkileri gösteren dijital şemaya ulaşabilirsiniz.
Bu kimin eli kimin cebinde olayı değilse başka ne olabilir? Örneğin ürünlerini veya destekledikleri politikacıları beğenmediğiniz için boykot etmek istediğiniz markalar olabilir. Bunların politikacılarla arasındaki ilişkiyi gösteren bir yazılım kullanmak ister misiniz? Ya Bağdat Caddesi üzerindeki dükkanların kimlerin veya hangi şirketlerin elinde olduğunu gösteren bir harita? Gezi olaylarında şimşekleri üzerine çeken Mado markası buna en iyi örnek.
Bugün bu bilgilere erişmek zor. Ya o çevreden insanları tanıyacaksınız ya da bu bilgileri içeren az sayıdaki web sitesini ziyaret edeceksiniz; ama gelecekte dijital asistanlar bu işi sizin için otomatik olarak yapacak. Sonuçta bir tüketicinin satın alma kararlarını etkileyerek sizin markanızı seçmesini sağlamanın yolu o tüketicinin ilişkiler ağını bilmekten geçiyor.
Bunlar özellikle Türkiye gibi yerel internet içeriğinin sınırlı olduğu ülkelerde gizli tutulmaya çalışılan baskılanmış bilgilerdir fakat her şey interneti dikkatle tarayan ve insan gibi düşünebilen bir yazılıma bakar.
Nitekim sanat galerileriyle ilgili şaşırtıcı örneği ben de Dr. Özgür Uçkan’ın felsefe seminerlerine katılan bir konuğun yaptığı çalışma sayesinde öğrenmiştim. O, bu listeyi insanlarla birebir ilişkiye geçerek ortaya çıkarmıştı. Gelecekte ise süreç otomatik olacak, akıllı telefonlara yüklü dijital asistanlar bunu bizim için yapacak (Google’da Internet map ve community map kelimeleriyle yapacağınız aramalarda bunu siz de görebilirsiniz. Yeni medya ve kitle kaynak-crowdsourcing faaliyetleri buna dayanıyor).
Klout bunu sosyal ağımız için yapıyor. Yarın öbür gün politikacıların bağış ve ilişkiler ağı da bundan nasibini alacak (evet, Türkiye’yi sarsan o büyük mahkeme davalarındaki şemaları bugün herkes çıkarıyor ve bilgiler gizliliğini yitirdiği için değeri de azalıyor) fakat bu daha başlangıç:
Biz tişört bilgisayarların kalp krizini önceden haber verdiği ve telefonumuzla ambulans çağırırken yakınlarımıza da SMS’le haber verdiği bir çağda yaşıyoruz. Çin’in ürettiği hacker ütülerin Rusya’daki evlerin Wi-Fi bağlantısı üzerinden insanların bilgisayarına virüs bulaştırdığı haberlerini okuyoruz. Dünyadaki 4 milyar sokak lambasına kablosuz Wi-Fi internet bağlantısı sunan akıllı sensörler yerleştirmeyi planladıklarını öğreniyoruz.
Bu yıl dünyanın dört bir yanında sodyum buharı lambalarını akıllı LED lambalarla değiştirmeye başladılar. 2015 yılında bu lambaların bir kısmı ısı ve hareket sensörleri, güvenlik kameraları ve mikrofonlarla donatılacak.
Akıllı LED lambalar sadece interneti gözetlemekle kalmayacak, aynı zamanda sokakta silah sesini algılayarak polisi olay mahalline sevk edecek. Seattle polisi bu uygulamaya geçmek ön çalışmalara başladı ve gözetleme karşıtı aktivistlerin tepkisini çekti bile.
Yaygın bilişimin zeki çocuğu UBI ise evimizi “Bilgisayar, içeri girdim. Banyoyu yak, yemeğin altını ve TV’yi aç” gibi emirler verebileceğimiz bir akıllı konuta dönüştürecek. Bütün bunlar Viv benzeri dijital asistanlar sayesinde mümkün olacak ki Viv her yerde emrimize amade olacak derken kast ettiğimiz de bu. Ancak, Viv’in bütün bunları yapabilmesi için bizi sürekli gözetlemesi gerekiyor.
Gerçekten de özel hayat, gizlilik gibi kavramların sallantıda olduğu bir döneme giriyoruz; fakat Safe Network gibi eşler arası anonim internet ağları, telekom şebekesi kullanmadan kendi internetimize girmemizi sağlayarak bizi dijital gözetim köleliğinden kurtarabilir:
İnternette DNS sunucusu kullanmayan ve gözetimi önleyerek kimliğinizi gizleyen Safe Network sonbaharda tam beta sürümüne geçiyor. Safe Network uygulama geliştiriciler için kendi API’larını sunan yeni bir ekosistem oluşturacak. Uygulama geliştiriciler de Safe Network üzerinde Viv’e benzeyen anonim bir dijital asistan geliştirebilirler.
Bu asistan bizi gözetleyebilir ama internette sadece anonim kullanıcı bilgilerini paylaşarak gezinebilir, böylece kimliğimizi gizli tutabilir. Safe Network’ün dağıtık yapısı NSA gibi istihbarat örgütlerinin internet trafiğini analiz etmesine izin vermediği için dijital asistanların bizi gözetleyen casus yazılımlara dönüşme tehlikesi azalacaktır. Bu sayede dijital asistanlar gerçekten bize hizmet eden, gerçekten kullanıcı dostu olan yapay zeka uygulamaları olarak çalışabilir.
Açık kaynak camiası ve internette gizliliğe önem veren gruplar bu tür anonim yazılımlar geliştirmeye başladı bile. Örneğin Google’ın anonim versiyonu olan kişisel arama motoru YaCY var. YaCY’yi PC’ye kurup arama yapmaya başlıyorsunuz ve siz arama yaptıkça programın veritabanı genişliyor, gittikçe daha çok sayıda web sitesini indeksliyor, bir süre sonra size Google gibi alakalı arama sonuçları gösteriyor.
Ancak, YaCY’nin yeni sürümlerinin dev bir veritabanı kullanan ve bunu sürekli güncelleyen Google ile rekabet edebilmesinin tek yolu Viv gibi akıllı dijital asistanlardan yararlanmak. Bu noktada Viv ve türevlerinin SEO’ların arama motoru optimizasyonunda kullandığı otomatik tarama programları, botlar ve crawler’ların oldukça gelişmiş bir versiyonu olduğunu hatırlatmamız gerek. Sadece alakalı verileri tarayan, dahası bunları birleştirerek istediğimiz görevleri yerine getiren zeki ve esnek programlar.
Viv yalnızca zeki ve esnek olmakla kalmayacak. Aynı zamanda her an her yerde var olacak. Viv yaratıcıları Viv’i bir gün eşyaların internetine bağlamayı düşünüyor ki buna giyilebilir bilgisayarlar da dahil.
Böylece yapay zekayı tıpkı elektrik hizmeti gibi kullanacağız. Elektrik bugün her yerde ama biz ofisteki elektrik kablolarının ve trafonun farkında bile değiliz. Gelişmiş yapay zeka da her an her yerde olmakla birlikte kimseye kendini belli etmeyecek. Tıpkı elimiz ve kolumuz gibi üstüne düşünmeden, doğal olarak kullanacağız Viv’i.
Bu bağlamda eşyaların interneti ve yaygın bilişim teknolojileri, bulut çözümleri üzerinden dev bir global elektronik beyin oluşturacak. Akıllı telefonlar, tabletler, laptoplar, TV’ler ve internete giren ütüler bunun bir parçası olacak. Dünyadaki bütün elektronik cihazlar merkezi olmayan, dağıtık bir Gestalt zeka ve ortak akıl tarafından yönetilecek.
Isaac Asimov 1985 tarihli Vakıf ve Dünya bilimkurgu romanında Gaia adlı yaşayan bir bulut bilişim gezegeninde birbiriyle telepatik internet yardımıyla anlaşan barışçı bir insan topluluğu hayal etmişti. Gaia dağların köklerinden okyanuslara ve bitki örtüsünden bakterilere kadar canlılarla cansız maddenin birbirine internetle bağlı olduğu bilinç sahibi bir gezegendi.
Elbette bu hayalin gerçekleşmesi için önce yapay zeka tabanlı ortak aklın ve buna temel oluşturan eşyaların internetiyle nanoteknolojinin yaygınlaşması gerekiyor. Viv gibi network zekası kullanacak olan akılı dijital asistanlar bulut bilişim desteği, akıllı analiz algoritmaları ve elektronik cihazların otomatik olarak yapılandırılması gibi teknolojilerle Gaia’nın ilk adımlarından biri olabilir. Ancak iyimser gelecek hayali kurmadan önce Viv’le ilgili olarak şu soruyu sormamız gerekiyor:
Yapay Zeka Büyük Birader’in yeni yüzü mü?
Söz konusu ortak akıl gizemli bir teknoloji değil. 2020’den itibaren herkesin kendi kişisel dijital asistanı olacak. Viv ve türevlerinden oluşan bu asistanlar internet üzerinden birbiriyle konuşarak bir tür network zekası oluşturacak (Mass Effect video oyunundaki Geth adlı Yapay Zeka ırkında olduğu gibi).
Ancak bir tehlike var: Merkezi internet kullanmaktan vazgeçmezsek bu ortak akıl şehirleri ve bütün dünyayı bir açık hava hapishanesine dönüştürerek bizi şirketlerle devletler adına gözetleyebilir (Büyük Birader).
Öte yandan merkezi internetin yerini insan beyni gibi gayri merkezi ve dağıtık olan alternatif iletişim ağları alırsa, örneğin Safe Network benzeri P2P ağlar yaygınlaşırsa Viv gibi kişisel dijital asistanlar da siber saldırılara karşı kimliğimizi gizli tutabilir. Bu durumda dijital asistanlar bizi gözetlemek yerine bizi gözetleyenlere karşı en büyük güvencemiz olabilir (Dağıtık internet dünyasında nasıl para kazanacağınızı ve geçici şirketlere dayanan dinamik web tabanlı bilgi ekonomisinin nasıl işleyeceğini merak ediyorsanız kişisel bulut modelini anlattığım yazıya göz atabilirsiniz. Sonuçta dijital asistanlar kişisel bulutun ayrılmaz bir parçası olacak).
Viv Siri’den hangi açıdan üstün?
Viv Labs’in kurucu ortağı Adam Cheyer “Dünyaya damgasını vuran Siri ile gurur duyuyorum ama birçok açıdan çok daha iyi olabilirdi” diyor. “Şimdi mobil dünyadan ve tüketici mantığından, Bilgisayarlar ve kurumsal BT’den çok daha büyük bir şey yapmak istiyorum. Yazılım geliştirme dünyasını temelden değiştirecek bir şey yapmak istiyorum.”
Cheyer web haritasında yol tarifi verme konusunda Viv’e rakip birçok sesli navigasyon uygulaması olduğunu kabul ediyor. Ayrıca Siri’nin dışında ihtiyaçlarınızı tahmin ederek sizi uyaran, örneğin trafik tıkalı olduğu için uçağa yetişmek üzere evden 15 dakika erken çıkmanızı tavsiye eden Google Now gibi uygulamalar da var (Ancak Türkiye’de bu uygulamalar sınırlı ve Büyük Veri ile YZ eksikliğini gidermezsek ülkemizin dışa bağımlı olmasını engelleyemeyiz).
Microsoft da uzun yıllardır otomatik öğrenme teknolojileri üzerinde çalışıyor ve daha geçenlerde Windows telefonlar için (Nokia vb.) Siri benzeri Cortana’yı kullanıma sundu. Amazon şirketi de Fire TV ürününde sesli komut teknolojisini kullanıyor. Akıllı yazılım pazarı hızla gelişiyor. Bu yazılımlar şimdilik sanal zeka (VI) düzeyinde ama 20 yıl içinde güçlü yapay zeka düzeyine (AI) erişecek.
Arama motorlarının modası geçti
Kittlaus da bu tür hizmetlerin YZ açısından şimdilik çok sınırlı olduğunu belirtiyor ve Adam Cheyer konuyu şöyle açıklıyor:
“Google Now dev bir bilgi grafiği. Bu hizmete ‘Abraham Lincoln nerede doğdu?’ diye sorabiliyorsunuz ve şehrin ismini veriyor. Aynı zamanda bir şehrin nüfusunu soruyorsunuz ve grafikle cevabını veriyor.Ancak, ‘Abraham Lincoln’un doğduğu şehrin nüfusunu söyler misin?’ diye bir soru soramıyorsunuz. Google Now hizmeti iki kere ikiyi toplayıp size bu kombine sorunun cevabını veremiyor, çünkü düşünemiyor. Siri’de olduğu gibi, önceden programlanmayan hiçbir işi yapamıyor.”
Öte yandan dünyanın ilk akıllı arama motoru olan Wolfram Alpha bunu kısmen yapabiliyor. Ünlü İngiliz fizikçi Stephen Wolfram’ın geliştirdiği ve interneti tarayarak kendi dev veritabanını oluşturan Wolfram Alpha, Türkiye’nin demografisi şeklinde bir arama yaptığınız zaman sizin için bununla ilgili bir Devlet İstatistik Enstitüsü veya Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) web sayfası görüntülemiyor.
Bunun yerine arama sorgusuyla alakalı sayfaları tarayarak Türkiye’nin demografisiyle ilgili kendi grafiğiyle kendi özet bilgisini çıkarıyor ve bütün bunları buluttan veri çekerek önünüze getiriyor. Wolfram Alpha’nın ücretli sürümü bulut bilişim destekli “programlanabilir belge” (.cdf) formatını da destekliyor.
Böylece konuyla ilgili bilgileri ve grafikleri içeren kendi internet arama sorgusu raporunuzu oluşturabiliyorsunuz (Kısacası kendi crawler kodunuzu yazıyorsunuz, daha doğrusu yazılım bunu sizin yerinize yapıyor. Böylece kod bilmeden ve yazılımcıya bütçe ayırmadan program yazmak mümkün oluyor).
Bilgi teknolojileri sektöründe devrim
Örneğin yandaki ekran görüntüsünü web’de bulamazsınız. Wolfram Alpha bu sayfayı İngilizce dilinde yaptığım Türkiye nüfusu sorgusu için kendi derledi, grafikleri ve tabloları hazırlayarak önüme getirdi (tek soruya kaç cevap verdiğini gördünüz mü?).
Ücretli kullanıcı olarak bu ekran görüntüsünü .cdf dosyası olarak indirebiliyorum. Hatta programlanabilir .cdf formatından yararlanarak Wolfram alpha’ya kendi özel arama parametrelerimi girebiliyorum. Böylece bilgisayarın başına geçip internette elle arama yapmak yerine Wolfram Alpha’yı özel arama yapmak üzere ayarlayabiliyorum.
Bununla birlikte Wolfram Alpha aradığınız konuyla ilgili web sayfalarını bulup görüntüleyen Google benzeri bir arama motoru değil. Nitekim Stephen Wolfram, Wolfram Alpha’yı akıllı arama motoru olarak değil, bulut bilişimden yararlanan bir “bilgi işlem motoru” olarak tanımlıyor.
Wolfram Alpha’yı ve şaşırtıcı marifetlerini ayrı bir yazıda ele alacağım fakat şimdi Viv ile Wolfram Alpha arasındaki asıl farka bakalım.
Wolfram Alpha, Google Now’ın yapamadığını yapıyor. İki kere iki dört eder deyip sizin için bağlamsal veri kullanan kombine aramalar yapıyor ve basit bir web sayfası göstermek yerine konuyla ilgili kendi oluşturduğu belgeleri görüntülüyor. Buraya kadar harika, fakat Viv konseptinden eksik bir yanı var.
Viv kullanıma girdiğinde internette gerçek zamanlı arama yapacak. Wolfram Alpha ise aslında interneti taramıyor. Sadece zamanında interneti tarayarak elde ettiği bilgiler arasından uygun olanları seçip önümüze getiriyor. Wolfram Alpha’nın veritabanında bu bilgi eksikse Viv gibi hemen web’e bakıp sizin için arama yapamıyor.
Bunun sebebi de belli. Stephen Wolfram copyright korumalı kendi özel veritabanını oluşturup bunun üzerinden para kazanmak istiyor. Ayrıca interneti böyle yoğun bir arama için gerçek zamanlı olarak kullanması da imkansız.
Bant genişliği ve bağlantı hızı Wolfram Alpha’nın aradığınız sonuçları web sayfası gibi anında önünüze getirmesi için yeterli değil. Sistemde kapsamlı hazır veritabanı olmasaydı, her arama sonucu için dakikalarca beklemek zorunda kalırdık.
Viv ise lazanya tarifi ve şarap markaları örneğinde olduğu gibi aradığınız bilgiyi mobil internetteki hizmetleri kullanarak önünüze getirecek. Wine.com, WineStein, MapQuest gibi web sitelerini ve mobil hizmetleri sorgulayarak istediğiniz bilgileri toplayacak. Gerçek zamanlı olarak topladığı bu bilgileri tıpkı Wolfram Alpha gibi derleyip önünüze getirecek. Yakın geleceğin hızlı internet dünyasında bütün bu işlem saniyenin 20’de biri gibi çok kısa bir sürede tamamlanmış olacak.
Viv yapay zeka uygulamasının en önemli özelliği bu. Viv kendi kodunu kendi yazacak (Wolfram Alpha da istediğimiz bilgileri kişiselleştirip önümüze özel rapor halinde getirmek için kendi kodunu yazıyor). Böylece telefonu ağzımıza yaklaştırıp Viv’le konuşarak, “Yarın Şükrü Saracoğlu’nda Fenerbahçe-Galatasaray derbisi var. Fenerbahçe tarafından kaleye bakan koltuk ayarla” diyebileceğiz.
Tahmin edebileceğiniz gibi bunu yapmanın tek yolu Viv’in size özel bir arama motoru kodu yazması. Bunun için seslendirdiğiniz cümleyi semantik bileşenlerine ayıracak, koda dökecek ve özel arama komut satırıyla programlayarak internette arama yapmaya başlayacak. Biletix gibi sitelere bağlanan Viv, stadın koltuk şemasından fikstür bilgilerine ve web haritasındaki konumuna kadar birçok bilgiyi derleyecek.
Herkesin Viv kurulumu kendine özgü olacak derken söylemek istediğimiz bu. Çizgi roman okuyan birinin dijital asistanı internette çizgi roman aramakta uzmanlaşırken film izlemeyi seven birinin dijital asistanı DVD aramakta uzmanlaşabilir.
Viv Labs’den Dag Kittlaus’un asıl amacı ne istediğinizi hemen anlayan bir dijital asistan geliştirmek. Örneğin sabaha karşı 2’de loş bardan çıkıp Viv yüklü Android telefona tek kelime ile “Sarhoşum” diyebilirsiniz. Viv de sizin için taksi çağırarak sürücüye evin yolunu gösterir. Böylece arkadaşınızdan sizi eve bırakmasını rica etmenize gerek kalmaz.
Kittlaus Viv uygulamasına esin kaynağı olan bu anlama ve arama yöntemini iş ararken sık sık kullandığını belirtiyor. Yapay Zeka açısından hem kişisel kariyerinde hem dünyada çığır açan SRI International’daki işi de buna dahil. Kâr amaçlı olmayan bu köklü araştırma enstitüsü, diğer pek çok buluşun yanı sıra, Windows işletim sistemlerine temel oluşturan pencere açma ve fare tabanlı grafik kullanıcı arayüzlerini de geliştirmişti.
Viv Labs kurucularından Cheyer de 2000’lerin başlarında SRI International’da çalışmış ve DARPA’nın desteklediği YZ çalışmaları kapsamında “Dünyayı insan gibi algılayarak anlayan, düşünen, planlama yapan, iletişim kuran ve davranan” bir akıllı uygulama geliştirmişti. SRI bünyesindeki ekip bu uygulamayı, Öğrenen ve Organize Eden Bilişsel Asistan kelimelerinin İngilizce kısaltması olan CALO olarak adlandırmıştı.
CALO insan dilini anlamak gibi alanlarda büyük başarı gösteren bir YZ uygulamasıydı. Ancak 5 yıllık program 2000’lerin ilk yarısında sona erdiğinde yapay zekanın ABD’deki geleceği belirsizdi. Ta ki Motorola’daki işinden ayrılan Kittlaus yerleşik yatırımcı sıfatıyla SRI’nin kapısını çalana kadar.
Kittlaus CALO prototipini gördüğü zaman Cheyer’e bunu temel alan yeni bir iş kurmak istediğini söyledi. Kittlaus o sıralarda piyasaya yeni çıkan ve akıllı telefon devrini başlatan iPhone’un CALO gibi bir dijital asistan kullanması gerektiğini düşünüyordu.
Böylece 2007 yılında kendilerine Tom Gruber adlı bir YZ uzmanı bularak yeni bir startup kurdular. O yıl SRI’nin iznini alarak CALO teknolojisini startup şirketine lisansladılar ve şirketin adını Siri koydular.
CALO projesine yaptığı katkılarla Cheyer’i etkileyen bilgisayar mühendisi Chris Brigham’ı da yanına katan küçük ekip, Silikon Vadisi’nin başkenti olan San Jose’ye taşınarak iki yıl boyunca işleri yoluna koymaya çalıştı. Cheyer, en çok zorlandıkları konunun doğal dili anlamak olduğunu söylüyor. Ancak zorlukları kısa sürede aşarak taksi çağırmak, masada yer ayırtmak, sinema bileti satın almak gibi ilginç şeyleri gerçekleştiren bir iPhone uygulaması geliştirmeyi başardılar.
Siri 2010’da kullanımı girdi ve üç hafta sonra telefon açan Steve Jobs şirketi satın almak istediğini söyledi. Cheyer o günü Steve Jobs’ın kaybının ardından gelen buruk bir sevinçle hatırlıyor: “Uygulamamızın nasıl çalıştığını o kadar iyi biliyordu ki şaşırdım kaldım.” Cheyer ve arkadaşları önce şirketi satmayı kabul etmediler ama işini bilen Jobs ısrar etti.
Yine de küçük ekibi Siri’yi satmaya ikna eden asıl şey Jobs’ın önerdiği yüklü para değildi. Steve Jobs, Apple’ın Siri’yi geniş kitlelerle tanıştıracağını söylemişti. Sıradan bir startup şirketi bunu başaramazdı. Hatta daha ileri giden Jobs, Siri’yi iPhone reklam kampanyasının odağı haline getireceğini söyledi. Böylece Apple Siri’yi Nisan 2010’da 200 milyon dolara satın aldı.
Siri’nin kısmeti Apple’la açıldı. Her ne kadar anadili İngilizce olan kişilerin elinde en iyi sonucu verse de Siri uygulaması kısa sürede milyonlarca kullanıcıyla tanışarak çok sayıda dile çevrildi.
Ancak, Siri ekibi Steve Jobs’ın vizyonuna sahip olmayan ve uygulamayı sadece satış aracı olarak görüp hayallerine saygı duymayan yöneticilerle anlaşamadıklarını itiraf ediyor.
Öyle ki Kittlaus Siri kullanıma girdikten bir gün sonra Apple’dan ayrıldı, yani Steve Jobs’ın vefat ettiği gün. Cheyer de birkaç ay sonra işten ayrıldı fakat pişmanlığını kısmen koruyor: “Steve hayatta olsaydı hâlâ Apple’da çalışıyor olurdum. Daha ne diyeyim?” (Siri’nin üçüncü kurucu ortağı Gruber ise Apple’da çalışmaya devam ediyor).
Her olan işte bir hayır vardır
Siri’nin kurucularının Apple’dan ayrılması onların önünü açtı ve Siri’den çok daha gelişmiş olan Viv yazılımına odaklanmalarını sağladı ki bunun da oldukça ilginç bir hikayesi var:
Kitllaus Apple’dan ayrıldıktan birkaç ay sonra Cheyer ve Brigham’la bağlantı kuruyor. Üç kafadar bir araya geldikleri zaman beş yıl sonra dünyanın neye benzeyeceğini konuşuyorlar.
Fikirlerini Kittlaus’un evindeki beyaz tahtaya dökerlerken Brigham iki kere ikiyi bir araya getirip dört eder diyebilen, yani bağlamsal düşünebilen akıllı bir dijital asistan geliştirme fikrini ortaya atıyor. O günleri hatırlayan Brigham, “Bu teknolojiyi yaygınlaştırmak için insanların sohbet edip anlaşabileceği bir mobil cihaz asistanı geliştirmek gerek” diyor, “Bunun için dijital asistanı üçüncü taraflara açmalı ve herkesin kendi uygulamasını geliştirebileceği bir ekosistem yaratmalıyız.”
Wolfram Alpha bunun neresinde?
Bütün güzel yanlarına rağmen akıllı arama motoru Wolfram Alpha bunun hem doğru tarafında hem de yanlış tarafında: Wolfram Alpha API’lar üzerinden yazılım geliştiriciler için güzel bir ekosistem oluşturuyor. Hem akıllı arama motorunun interneti taramayı öğrenmesi için hem de satış-pazarlama yapmak için bu harika bir fikir.
Ancak Wolfram Alpha’nın büyük bir eksiği var. Stephen Wolfram bu yazılımı dev bir merkezi istihbarat ve gözetleme motoru olarak geliştirdi. Oysa bağlamsal düşünmek, kişiye özel arama yapmak, kullanıcı için arama kodunu kişiselleştirmek açısından merkezi internet yeterli değil.
Bant genişliği, hızlı ve istikrarlı internet bağlantısı bir yana telif haklarıyla, fikri mülkiyetle korunan merkezi bir veritabanı kullanmak işin doğasına aykırı. Bunu anlamak için de teknik detaylara girmeye gerek yok. Kendimize soralım: İnsanlar toplama kamplarında mı rahat yaşar, yoksa özgür dünyada mı?
Viv internette gerçek zamanlı kişiselleştirilmiş arama yapmaya imkan verecek ve her kullanıcı kendi özelleştirilmiş Viv veri tabanını oluşturabilecek. Böyle bir sistemi Safe Network gibi P2P anonim ve dağıtık bir internet ağı üzerinden kullanırsak yapay zekanın gerçek potansiyeli ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak internette para kazanmak için kişileri gözetleyen çerezler ve eski model online reklamlar kullanmak zorunda değiliz. Sanılanın aksine, anonim arama motorlarıyla P2P ağların kârlı bir iş modeli var ve Safe Network’un bunu nasıl başarmayı planladığını ayrı bir yazıda ele alacağım, ama şimdi Viv’in kullanacağı fırsatlar alanına geri dönelim.
Kittlaus ve arkadaşları Siri’yi baştan yarattıklarını söylüyorlar fakat bu noktaya gelmeleri kolay olmadı. Evet, Apple’ın Siri’yi satın alması dijital asistan teknolojisinin dünya çapında tanınmasını sağladı ve 200 milyon dolar para kazandılar; fakat teknoloji devi Apple startuplar kadar yaratıcı değildi.
Nitekim Apple satın almadan önce Siri, AllMenus.com sitesinden Yahoo’ya kadar 45 farklı hizmetle iş ortaklığına gitmişti. Apple ise Siri’yi 12’den az iş ortağıyla duyurdu. Öyle ki orijinal Siri uygulamasının finansörlerinden Gary Morgenthaler, “Siri 2014 yılında 2010’da olduğundan çok daha sınırlı bir uygulama” diyor.
Cheyer ile Brigham küçük gruplarında açık olan pozisyonları doldurmak için yapay zeka sektörünün ağır toplarıyla çalıştılar: Texas Üniversitesi Dallas kampüsünden Mark Gabel ve IBM’in riziko yarışması şampiyonu Watson bilgisayarının tasarımcılarından David Gondek çekirdek ekibin merkezinde yer alıyordu.
Viv Labs’in finansmanını ise Çin’in en zengin adamı Li Ka-shing’in iş arkadaşı Solina Chau sağladı (Bu da ABD teknolojide gerilerken Çin’in hızla yol aldığını gösteriyor, ama rakip olarak değil geliştirici ortak olarak).
Chau yönetimindeki Horizons Ventures şirketi Facebook, DeepMind ve Yahoo tarafından satın alınan Summly ve orijinal Siri’ye yatırım yapmıştı. Viv Labs’in kurucuları bundan cesaret alarak Chau ile temasa geçtiklerinde Çinli girişimci masaya 10 milyon dolar koydu.
Viv’in kurucuları Android işletim sistemi gibi API tabanlı bir model düşünüyor. TV üreticilerinden otomotiv fabrikalarına kadar herkes Viv’in yapay zeka özelliklerini içeren kendi özel dijital asistanını geliştirebilir. Bunun için API’lar üzerinden Viv’i özelleştirecekler ve özelleştirme konusu akıllı arama motoru ya da dijital sekreter yazılımıyla sınırlı değil.
Intel ısınmayı kontrol ederek güç tüketimini optimize eden işlemciler geliştirmek üzere Viv’in API’larla özelleştirilen bir versiyonunu kullanabilir. Biz de böylece Aç-Kapa, Wi-Fi ve Bluetooth düğmelerini telefon ekranına ekleyebilir ve masadaki laptopu elimizdeki telefonu uzaktan kumanda olarak kullanarak açabiliriz.
Telefonları TV’ler için uzaktan kumanda olarak kullanmak şimdiden yaygınlaşmaya başladı ve kendi ayarlarını kendi yapan evrensel uzaktan kumanda teknolojisi eşyaların interneti için şart.
Asıl potansiyel eşyaların internetinde
Bugün en basit Samsung Galaxy S4 akıllı telefonda bile Ekran Klonlama, S Beam, NFC ve Kies Air gibi Wi-Fi / Bluetooth üzerinden çalışan uzaktan kumanda–kablosuz bağlantı seçenekleri var. Ancak eşyaların interneti henüz yaygınlaşmadı.
Çünkü telefonu monitöre ve monitörü kablosuz Wi-Fi ile laptopa bağlamak için elle ayar yapmak gerekiyor. Üstelik farklı cihazların üreticileri arasında uyumsuzluk sorunu çıkıyor. Oysa kimsenin günlük hayatta IT uzmanı gibi donanım ayarları yapmaya vakti yok, olsa da kimse uğraşmak istemez.
Viv gibi yapay zeka yazılımları ise kendi kendini yapılandırarak tüm cihazlarla uyumlu çalışan bilgisayarların, tabletlerin ve internet destekli buzdolaplarının gelişmesini sağlayacak. Kittlaus bunu şöyle açıklıyor:
“Dijital asistanlar yardımıyla zekayı da tıpkı elektrik hizmeti gibi basit bir servise dönüştürüyoruz. Evinizdeki bütün eşyalarla insan gibi konuşabilseydiniz ve onlar da sizi tanısaydı, hakkınızdaki her şeyi bilerek tüm isteklerinizi yerine getirseydi fena mı olurdu?”
Viv bu bağlamda çocuklara ve hastalara bakan robotlardan yalnızlık çeken insanlara eşlik eden anlayışlı dijital hayat arkadaşlarına kadar birçok alanda güçlü yapay zeka uygulamalarının önünü açacak. Sanal aşk ve sanal dostluklar bir gün gerçek aşklar kadar gerçek olacak.
Kittlaus Viv’in bir “tavsiye ekonomisi” kuracağını düşünüyor. Bu konuda günde 50 bin kişiyi romantik arkadaşlarıyla buluşturan Match.com CEO’sunun söylediklerini hatırlıyor: “Match.com hizmeti, ‘Senin için bir etkinliğe bilet alayım’ şeklinde fikir yürütemiyor ve ‘Restoranda yer ayırtmamı ister misin? Kız arkadaşını alması için Uber’le taksi çağırayım mı? Masasına çiçek yollayayım mı?’ gibi sorular soramıyor”.
Viv bunu başarırsa gerçek bir “sanal broker” olabilir ve bu tür alışverişlerden kâr payı alarak para kazanabilir. Viv’e uygulama geliştiren yazılımcılar ve şirketler de bu tür katma değerli hizmetlerden gelir elde edebilir.
Ancak, internet devlerini Viv kullanmaya ikna ederek kapsamlı bir ekosistem kurmak zor. Bu noktada Horizon’ın Viv Labs yönetim kurulundaki danışmanı Bart Swanson, “Umarım Siri’de olduğu gibi şirketi satmak durumunda kalmazlar” diyor, “Umarım yazılımı kendileri geliştirmeye devam ederler. Viv’in gelişiminde söz sahibi olmalarının tek yolu bu.”
Viv’in başarılı olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusu. Orijinal Siri’nin finansörlerinden Morgenthaler kaygılarını şöyle dile getiriyor: “Viv’in potansiyeli çok büyük ama şimdilik yalnızca potansiyel.
API ekosisteminde binlerce üçüncü tarafın birbiriyle uyumlu çalışmasını sağlamak da zor. Hele bunlar işbirliği yapmak yerine birbiriyle rekabet ederse Viv’i de çökertebilir ve bariz arama hataları yapmasına yol açabilirler. Viv doğrusunu yapabilecek mi? Henüz belli değil. Onlara güveniyorum ama bu işin zaman alacağı kanısındayım.”
Bugüne kadar sınırlı demolara gizlilik sözleşmesi imzalayarak göz atmasına izin verilen yatırımcılar da projeye güveniyor. Bunlardan biri de yakın zamana kadar Google Now Ürün Müdürü Yardımcısı olarak çalışan Vishal Sharma. Viv’in lazanya sofrasına en uygun şarabı seçme becerisinden çok etkilenen Sharma, “Dünyadaki hiçbir sistemin böyle bir soruya cevap verebileceğini sanmıyorum. Birçok şey ters gidebilir ama bunun başarıya ulaşmasını çok istiyorum” diyor.
Viv’in yatırımcılara verdiği sözü tutabilmesi için gerçekten her şeyin yolunda gitmesi gerekiyor. Örneğin binlerce terabayt ölçeğindeki Büyük Veri’yi işlerken kendi kodunu hatasız yazabildiğini göstermeli. Teknoloji editörleri gibi interneti sürekli tarayarak kendini geliştirmeli ve meraklı çocuk gibi sürekli öğrenmeli. Google ve Apple gibi geniş bir kullanıcı portföyü oluşturmak için insanların kalbini kazanmalı.
Bütün bunlara ek olara, uygulamalarını iOS ve Android gibi farklı platformlarda geliştirmekten bıkan geliştiricileri kendine çekmeli ve Her filmindeki seksi kadın yazılımı canlandıran Scarlet Johansonn’ın yaptığı gibi insanlara sırlarını anlatmalarını sağlayacak kadar güven vermeli.
İnsanlar Viv’in NSA’in toplumu gözetlemek için ortaya attığı yeni bir tuzak olduğunu düşünürse bırakın banka bilgilerini vermeyi, mısır ekmeği sevdiklerini bile söylemeye çekinecekler ve Viv kullanmak istemeyeceklerdir. Ancak şurası kesin: Yapay zeka yakın gelecekte hayatımıza girecek ve insan olmanın özünü kökten değiştirecek. 🙂
Cortana Siri’ye karşı: Dijital asistan savaşları
iOS 7 ve iOS 7.1’de 40 gizli Siri özelliği