Dünya’yı Kuşatan Bakteri Köpüğü >> Yerden 10.000 metre yüksekte bakterilerden oluşan dev bir bulut var
|Yaz ortasında bile klimayı fazla açarak hastalandığınızda enfeksiyon kapmanıza neden olan onca bakterinin nerede yuvalandığını hiç merak ettiniz mi? Kanalizasyon şebekesi, çöp dağları ve elbette bitkilerin tarlalarda yetişmesini sağlayan humuslu toprağın bakterilerin doğal yuvası olduğunu biliyoruz.
Ancak, bilim adamları uzun yıllardır kuşkulandıkları bir gerçeği yüksek irtifa uçuşlarıyla kanıtlamayı başardılar: Yeryüzünden 10 kilometre yüksekte, troposfer tabakasının hemen üzerinde, bakterilerden oluşan dev koloni bulutları Dünya’yı kuşatıyor. Bazı bakteri türleri yıldan yıla farklılık gösteren mevsimsel değişikliklerle yeryüzüne iniyor ve dünyada beklenmedik soğuk algınlığı salgınları başlatıyor.
Dünya yerden ısıtmalı bir gezegendir. Güneş ışınları topraktan havaya yansıyor ve kızılötesi ışınlar atmosferdeki su buharı tarafından tutularak dünyaya geri yansıtılıyor (termal radyasyon). Dünya’nın en etkili sera gazı olan su buharı aynı zamanda küresel ısınmayı da hızlandırıyor!
Oysa Dünya’nın sıcak bir çekirdeği olmasaydı, sera gazı etkisine rağmen, Güneş ışınları Dünya’yı bugünkü kadar ısıtmaya yeterli olmayacak ve ortalama sıcaklığı asla 0 dereceyi aşmayan Yeryüzü büyük ölçüde buzlarla kaplı bir gezegene dönüşecekti (asla sona ermeyen bir buzul çağı da diyebiliriz).
Şansımıza Dünya’nın katı kabuğunun altında erimiş bir magma denizi ve magma tabakasının altında da dışı sıvı, içi katı olan bir çekirdek bulunuyor. Dünya’nın sıcak iç kesimlerinden yüzeye doğru çıkan ısı dalgalar halinde karalarla deniz tabanına yayılıyor ve sera gazının etkisini güçlendirerek gezegenimizi alttan alta ısıtıyor. Lakin Dünya’nın bir “kaloriferi” daha var:
Dünyanın ağır metaller ve radyoaktif elementler bakımından zengin bir gezegen olması, karaların daha fazla ısınmasına yol açıyor: Radyoaktif bozunmanın milyarlarca yıl içinde açığa çıkardığı yüksek ısı, saydığımız diğer faktörlerle birleşerek, gezegenin ortalama sıcaklığının 15 dereceye ulaşmasını sağlıyor.
Size bu küçük özeti yapmamın konumuz açısından önemi var: Dünyamız alttan ısıtmalı bir gezegen olmasaydı, troposfer tabakasının hemen üstü (10 km irtifa) asla haberimize konu olan bakterilerin yaşamasına izin verecek kadar sıcak olmayacaktı. Evet, +8800 metrelik Everest Dağının zirvesi insanların donma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına yol açacak kadar soğuk olabilir ama bakteriler söz konusu olduğunda, Dünya 10-11 km’ye kadar hayata elverişli bir ortam içeriyor.
İlk bakışta 10 km irtifanın canlılara uygun olmadığını düşünebilirsiniz. Yükseklerde hava sıcaklığı sıfırın altında seyrediyor ve ozon tabakası 10 ila 50 km irtifada yer aldığı için, troposferin üst sınırı canlılara son derece zararlı olan morötesi ışınlara (UV) maruz kalıyor… Ancak, bilim adamları daha 80’lerin başında grip virüsünün bile atmosferin üst katmanlarından deniz seviyesine dalgalar halinde indiğini tahmin ediyorlardı. Yeryüzündeki salgın hastalıkların nedeni yükseklerde yaşayan bakteriler ve virüsler olabilirdi. Bu konu henüz kesinleşmiş değil.
Öte yandan, Georgia Teknoloji Enstitüsü bilim adamları geçen kış yüksek irtifada bakteri avına çıktılar ve 10 km yükseklikte dev bakteri bulutları keşfettiler. NASA’nın sağladığı uçaklarla taradıkları bu yükseklikte Dünya’yı saran toz bulutunun yüzde 20’si canlıydı ve bakterilerden oluşuyordu. Biyologlar uçağa yerleştirilen özel emici sistemlerle havadaki tozları topladılar ve örnekleri analiz ettiklerinde bildik bakterilere rastladılar. Bunlar arasında mantar hücreleri, E. coli ve Streptococcus vardı. Koli basili de olarak adlandırılan E. Coli’nin bazı türleri ishale ve idrar yolu hastalıklarına yol açabiliyor. Peki, bakteriler o kadar yüksekte ne arıyor?
GDO’lu bakterilerle çöllere yağmur
Georgia Üniversitesi’nde çevrebilim ve mikrobiyoloji alanında uzmanlaşan Kostas Konstantinidis göre, yüksek irtifa bakterileri, tıpkı humuslu toprakta olduğu besleyici maddelerin döngüsünden ve geri dönüşümünden sorumlu olabilir. Bakteriler, atmosferdeki toz partikülleri gibi davranarak yağmur bulutlarının oluşmasını sağlayabilir. Bu da bakterilerin Dünya’daki hava olaylarını, yani hava durumunu bile etkileyebildiği anlamına geliyor.
Konstantinidis; fırtınalar, kasırgalar ve hortumların yeryüzündeki bakterileri havaya kaldırdığını ve bu hafif canlıların tekrar yere inene kadar yüksek irtifada yaşadığını düşünüyor. Bakterilerin havada bölünerek çoğalıp çoğalmadığı belli değil, ama fırtınaların bu bakterileri tekrar yeryüzüne taşıması mümkün.
Oregon Üniversitesi’nden Ann Womack ise daha kapsamlı ve iddialı düşünüyor: Bakteriler bulut oluşumunu kolaylaştırıyorsa, GDO’lu bakteriler kullanarak Dünya’nın iklimini kontrol edebilir ve belki de çöllere yağmur yağmasını sağlayabiliriz. GDO’lu bakteriler (genetiği değiştirilmiş canlılar), atmosferdeki zehirli sera gazlarının moleküllerini parçalayarak küresel ısınmayı da yavaşlatabilir. Neler yapabileceğimize bakacağız.
Çok ilginç. Bu GDO’lar hep bize “evil” gibi görünse de yararlı amaçlar için de kullanılıyorlar. Teşekkürler bu yararlı makale için Kozan Bey.
Genetik müdahale ederek yeni canlılar yaratmak veya insanları, bitkileri, hayvanları yeni özelliklerle geliştirmek prensipte yanlış bir şey değil ama bugüne kadar hep kanser yapan zararlı GDO’lar vardı. Yararlı GDO’lar şart. Zaten GDO’lu beyin hücreleri ile bizi de organik süper bilgisayarlara dönüştürecekler.