Almanya’dan Nükleer Füzyon Atağı >> Merkel düğmeye bastı, yeryüzünde güneş yaktı
|İşte size Türkiye’de olmayacak bir haber: Almanya başbakanı Merkel, Wendelstein 7-X deneysel füzyon reaktörünün düğmesine bastı ve 1 saniyeliğine yeryüzünde güneş yaktı. Aynı zamanda kuantum fiziği mezunu olan Merkel, Max Planck Enstitüsü fizikçileriyle reaktör konusunda sohbet etti.
Peki, nükleer füzyon nedir ve dünyanın geleceğini kurtarmak için bize nasıl temiz ve ucuz enerji vaat ediyor? İki yıldır işin Amerika ayağını anlatıyoruz. Bu yazıda da Almanya’nın simit şekilli yanma odasına sahip yeni deneysel füzyon reaktörünü anlatalım.
Bizimkiler fabrika açıyor
Fizik mezunu olan ve kuantum kimya alanında araştırmaları bulunan Almanya başbakanı Angela Merkel ise bir düğmeye basarak Avrupa’nın en büyük füzyon reaktörünü çalıştırıyor.
19 yılda 1,2 milyar avroya mal olan Wendelstein 7-X reaktörü 1 saniye boyunca 80 milyon derece sıcaklığında hidrojen plazması üretti (elektronların hidrojen atomu çekirdeklerinden koptuğu süper sıcak gazlara plazma diyoruz). Bu da pratikte yeryüzünde güneş yakmak anlamına geliyor.
Laboratuarda ilk kez
Güneş’in merkezinde sıcaklığın sadece 15 milyon derece olduğunu düşünürsek Almanya’nın nükleer füzyon reaktörünün ne kadar büyük bir iş başardığını anlayabiliriz. Zaten bunu başarmak zorundaydı, çünkü Dünya’da Güneş’in merkezindeki kadar yüksek basınç üretemeyiz.
Bu nedenle füzyon enerjisi için atomları 15 milyon derece değil, 80 milyon dereceye kadar ısıtmamız gerekiyor. Yine de bu teknik açıdan büyük marifet. Çünkü teorik olarak Dünya’da nükleer füzyon başlatmak için 100 milyon derece sıcaklığa erişmek gerekiyor.
Wendelstein 7-X simit şekilli tasarımıyla sıcaklığı 20 milyon derece aşağıya çekerek reaktörü çalıştırmak için gereken enerjiyi de azalttı. Füzyon reaktörleri 1 saniyede küçük bir köyün 1 yıllık elektriğini tükettiği için verimliliği artırmak şart.
İyi de nükleer füzyon nedir?
Detaylar için şu yazıyı okuyabilirsiniz. Ancak kısaca açıklarsak nükleer füzyon, iki hidrojen atomunu birleştirip daha büyük bir atom yaratmak ve bu sırada salınan muazzam ısı enerjisini kullanarak elektrik üretmek demek.
Hem de birim yakıt / enerji girdisi başına nükleer santrallerden 5 kat ve hidroelektrik santrallerden 20-100 kat fazla elektrik!
Elbette günümüzde bunu yapacak ticari nükleer füzyon santrali yok. Simit şekilli (torus) Wendelstein 7-X reaktörü ise ticari modeller geliştirmek için üretilen bir prototip. Sadece bu da değil: Wendelstein 7-X dünyanın laboratuar ortamında çalışan ilk füzyon reaktörü; yani Almanlar İngiltere, Fransa ve Amerika gibi ayrı bir deneysel nükleer füzyon santrali kurmadılar.
Bunun esprisi ne?
Elbette maliyetleri düşürmek ve verimliliği artırmak: Avrupa ve Amerika 25 yıldır nükleer füzyon reaktörü geliştiriyor. Oysa bugüne kadar pratik bir model üretemediler.
Bunun nedeni, deneysel reaktörlerin çalışmak için 1 kilowatt / saat elektrik kullanırken sadece 0,70 kilowatt / saat elektrik üretmeleri.
Özünde en verimli çözüm
Kısacası bugünkü reaktörler nükleer füzyonla elektrik üretmiyor, tersine elektrik tüketiyor. Bununla birlikte nükleer füzyon teoride çok verimli bir sistem:
Füzyon reaktörlerinin atomları parçalayarak çalışan, bu yüzden de çevreyi kirleten radyoaktif atıklar oluşturan diğer klasik nükleer reaktörlerden 5 kat fazla elektrik üretebileceğini biliyoruz. Nükleer füzyon aynı zamanda dünyanın temiz enerji ihtiyacını karşılayacak (Nasıl temiz enerji üretiyor derseniz onu da nükleer otomobil yazısında anlattım).
Cehennemde tasarlanan reaktör
Bilim adamları Dünya’da inanılmaz sıcaklıklar üreten bu reaktör için kendi aralarında “zebaniler tasarladı” diyor. Ancak espri bir yana fizikçiler iyi iş çıkardılar ve Greifswald’daki Wendelstein 7-X reaktörü, başbakan Merkel’in gözleri önünde “evcil güneş” yakarak hidrojen plazması üretecek kadar uzun süre çalıştı.
İlgili yazı: Dünyanın en büyük ışın topu
Stellarator: Yeni kahraman
Wendelstein 7-X reaktörünün teknik adı olan Stellarator “yıldız yapıcı” anlamına geliyor. Sonuçta uzaya ısı ve ışık saçan Güneşimiz enerjisini çekirdeğinde gerçekleşen nükleer füzyon reaksiyonlarından alıyor.
Almanya Plazma Fiziği Enstitüsü direktörü Sibylle Günter bunu “Yıldızların enerjisini kullanmak istiyoruz” sözleriyle ifade ediyor.
Eh, fizikçi fütürist Michio Kaku da yıllardır, “İnsan uygarlığı henüz Kardachev ölçeğinde Tip I uygarlık olamadı. Şimdilik enerjimizi fosil yakıt yakarak, yani ölü bitkilerden karşılıyoruz” diyor. Bu anlamda Wendelstein 7-X füzyon reaktörü Almanya’nın Kaku’ya cevabı.
İlgili yazı: Uzaylıların güneş enerjisine cevabı Dyson küresi
Dün Türkiye saati ile 17:22’de
…Alman başbakanı yeryüzünde güneş yaktı. Aslında füzyon reaktörü düğmeye basar basmaz çalışmadı. Önce atomları sıkıştırıp birbirine kaynaştıracak kadar yüksek enerji düzeyine erişmek için 1 dakika boyunca çalışarak güç toplaması gerekti.
Çarpık füzyon
Wendelstein 7-X reaktörünün 100 milyon derece yerine sadece 80 milyon derecede (!) çalışarak füzyonda büyük enerji sağladığını söyledik. Bunu nasıl yaptılar biliyor musunuz? Reaktörde sıcaklık yerine basıncı artıran “çarpık füzyon” teknolojisi ile. Şimdi Almanların yeni buluşuna yakından bakalım.
Sokak simidi
Derler ki İstanbul simidiyle Üsküdar’da çay keyfi başkadır. Eh, İstanbul’un simgelerinden olan “burgulu simit” nükleer füzyon için de anlamlı. Çünkü Almanlar İngilizlerin ürettiği düz simit şekilli füzyon reaktörü yerine (Ortak Avrupa Simidi – JET), burgulu simit tasarımı kullandılar.
Füzyon reaktöründe hidrojen plazması üreten yanma odasını burgulu simit şeklinde ürettikleri için sıcaklığı 100 milyon derecen 80 milyon dereceye indirmeyi başardılar. Ne de olsa füzyon için hem sıcaklık hem basınç gerekiyor. Basıncı artırarak az enerjiyle füzyon başlatmak daha kolay.
Elbette bunu yapmak ticari füzyon reaktörleri geliştirmek için büyük önem taşıyor. Bir daha Kız Kulesi karşısında güneşli günde simit yer ve çay içerken bunu düşünebilirsiniz. 🙂
Merkel’e reaktörü gezdiren Günter, tasarımın bu avantajını deneyin ardından basına şöyle açıkladı: “Wendelstein reaktörü aslında nükleer füzyon reaksiyonunu yarım saat boyunca destekleyecek şekilde tasarlandı, ama riske girmemek için sistemi saniyenin ufak bir kesrinde çalıştırdık.”
Nasıl çalışıyor
Wendelstein 7-X reaktörü, 80 milyon derecelik hidrojen plazması oluşturmak için içindeki hava boşaltılmış olan burgu simit şekilli bir yanma odası ve bu odayı saran 425 tonluk süperiletken mıknatıslar kullanıyor.
Süper enerjik mıknatıslar plazmayı reaktöre hapsetmek için iki megawatt elektrik tüketerek güçlü bir manyetik alan oluşturuyor. Reaktörü saran 50 adet süperiletken mıknatıs bobini süperiletken özelliği kazanması için -270 dereceye kadar soğutuluyor.
İlgili yazı: Kurşundan hızlı giden tren Hyperloop
Tokamak ve lazer rekabeti
Nükleer füzyonla ilgileniyorsanız tokamak terimini duymuş olabilirsiniz. Tokamak, simidin Rusçası ve Avrupa’nın nükleer füzyon vizyonunun önemli bir parçası. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri simit şekilli yanma odaları kullanmıyor ve füzyon reaksiyonları üretmek için başka bir yol deniyor.
Süper lazer yazımızda anlattığımız gibi, Amerikalılar “füzyon yakıtı tabletlerini” teknolojinin en güçlü lazerleri olan morötesi lazer ışınlarıyla bombalayarak ışık çakmalarıyla nükleer enerji üretiyor. Avrupa ise simit şekilli yanma odaları kullanıyor ve ABD’nin nabız gibi atan kesintili enerji patlamaları yerine, doğal gaz kombisi gibi kesintisiz yanan füzyon enerjisi üretmek istiyor.
Türkiye’nin vizyonu yok
Özetle Avrupalılar Güneş’i taklit ederken, Amerikalılar doğada karşılığı olmayan yapay lazer yöntemini kullanıyor. Dolayısıyla iki süper güç arasında füzyonu önce kim kullanacak ve dünya ülkelerine enerji satarak zengin olacak yarışı var.
Bu yarış Dünya gezegenini kontrol etmek için enerji tekeli olma yarışı. Türkiye ise füzyon yarışında yok. Fizik okumuş Almanya başbakanı nükleer füzyon başlatırken, bizim eski bakanımız Türkiye icat yapılacak ülke değildir diyor. Neyse, biz füzyonla devam edelim.
Neden stellarator?
Almanya’nın çarpık füzyon reaktörü, stellarator tasarımı nedeniyle biraz da Star Wars’taki Han Solo’nun Millennium Falcon uzay gemisine benziyor. Stellarator düzgün çalışması için özellikle çarpık çurpuk üretildi (burgu simit şeklinde).
Öte yandan, reaktörün ilk modelleri düz simit şeklindeydi ve hidrojen plazması üretirken hızla çarpılarak deforme oluyordu. Yanma odasını oluşturan metal kaplamalar, tokamakın çalışmasını sağlayan güçlü manyetik alanlar tarafından kağıt gibi buruşarak eziliyordu.
Yine de Wisconsin Üniversitesi, Madison’dan nükleer mühendis David Anderson’ın dediği gibi, “Almanların burgu simit modelini kullanarak simit tasarımında ısrar etmesinin bir nedeni var. Tokamak füzyon reaktörleri bir kez çalıştıktan sonra kendi kendine çalışmaya devam ediyor.”
“Bunların bizdeki lazerli reaktör gibi çalışmak için sürekli dışarıdan enerji çekmesi gerekmiyor. Tokamakların bunu ara ara yapması yeterli. Tıpkı Dünya’ya ısı ve ışık veren Güneş’in milyarlarca yıl boyunca dengeli bir şekilde nükleer füzyon ateşi yakacak olması gibi.”
Neden manyetik alan?
Tokamak tasarımında CERN parçacık hızlandırıcısındaki gibi süper güçlü manyetik alanlar kullanılmasının nedeni, Dünya’da 80 milyon derecede erimeyen metal olmaması. Süper sıcak gazın reaktörü delip çevreyi yakmaması için yanma odasını güçlü manyetik alanlarla sarmak gerekiyor.
Bu nedenle füzyon reaktörleri dünyanın ilk güç alanını kullanıyor diyebiliriz. Evet, elimizde Uzay Yolu ve Flash Gordon dizilerindeki uzay gemilerinin savunma sistemlerine benzeyen bir manyetik perde sistemi var. Bilimkurgu bu alanda da gerçek oldu
İlgili yazı: CERN sicim teorisindeki süpersimetriyi yalanladı mı?
Peki füzyon reaktörleri neden çarpılıyor?
Asıl bunu sormak lazım: Eski simitlerin çarpılmasının nedeni, yanma odasını saran elektromıknatıs bobinlerinin düğüm noktalarında reaktörün duvarlarını ezen manyetik alanlar üretmesiydi. Sonuç olarak mühendislik açısından simit şekilli reaktörü tek bir bobinle sarmamız imkansız.
Bunun için 50 ayrı bobin kullanıyoruz ve bu bobinler ek yerlerinden manyetik baskı yaparak reaktörü çökertiyor. Çarpık füzyon sistemiyle çalışan burgu simit şeklindeki Wendelstein 7-X reaktörü ise İstanbul simidine benzeyen dahice tasarımıyla sorunu önlüyor.
Füzyonun kısa tarihi
Ancak fizikçiler ve nükleer mühendislerin bu noktaya gelmesi kolay olmadı. Bunun ardında Rusya ve Amerika arasındaki Soğuk Savaş’ta başlayan 60 yıllık bir nükleer füzyon, daha doğrusu termonükleer bomba tarihi var.
Amerikalılar ve Ruslar termonükleer bombalarda kontrolsüz füzyon reaksiyonları kullandıklarını biliyorlardı. Ancak kırk yılda bir faydalı bir şey düşünüp bu teknolojiyle bomba üretmek yerine nükleer füzyon santrali inşa etmeye karar verdiler. Böylece temiz ve ucuz elektrik üretebileceklerdi.
Füzyon yarışı başlıyor
Aslında burgu simit şekilli tokamak füzyon reaktörü anlamına gelen Stellarator’u Almanlar icat etmedi, ama düşük sıcaklıklı füzyon üretiminde ilk kez Almanlar kullandı. Dünyanın ilk stellarator sistemini ise Princeton Üniversitesi’nden astrofizikçi Lyman Spitzer 1951 yılında geliştirdi.
Bunun için de eline basit bir boru aldı ve boruyu 8 şeklinde büktü, ama New Jersey’deki Princeton Plazma Fiziği Laboratuarı (PPPL) inşa etmesi ve işletmesi pahalı olan bu sistem yerine düz simit şekilli bir yanma odası kullanmayı seçti.
Sovyetler devrede
Elbette düz simidin manyetik alanların delinmesine ve kontrolden çıkan hidrojen plazmasının füzyon reaktörünü parçalamasına yol açacağını biliyorlardı. Bu yüzden düz simit şekilli yanma odasını burgulu elektromıknatıs bobinleriyle sarmaya karar verdiler (rasta saç gibi).
Aynı yıllarda Sovyetler Birliği’nin kullandığı tokamak tasarımı da dıştan bakınca düz bir simide benziyordu, fakat bu simit içten burguluydu. Öyle ki kesiti daire şekilli değil, parmakla ikiye bükülmüş portakal dilimi şeklindeydi.
Neden işe yaramadı?
Füzyon reaktörünün çalışması için reaktörü güçlü manyetik alanlarla sarmanız gerekiyor. Böylece plazma dışarı çıkıp çevreye zarar vermez. Aynı zamanda gaz kaçağı yüzünden reaktör sıcaklığı düşmez ve elektrik üretmeye devam edebilirsiniz.
Burgulu simit tasarımı 1950’lerin, hatta 70’lerin teknolojisiyle çok pahalı bir seçimdi. Bu nedenle Avrupa düz simitten bir türlü vazgeçemedi ama 1970’lerde Sovyetlerin içten burgulu tokamak tasarımını kullanmaya başladı.
İçten bakınca yivli tüfek namlusuna benzeyen tokamak tasarımları süper sıcak hidrojen plazmasının reaktör yanma odasının iç çeperlerindeki bükümleri izleyerek düzgün bir gaz akışı sağlamasını kolaylaştırıyordu.
Nitekim Fransa’da 16 milyar avro harcayarak inşa edilen ITER reaktörü bu tasarımın doruk noktasını oluşturuyor. Buna karşın tokamaklar da zaman zaman “gaz kaçırıyor”. Dolayısıyla fizikçiler bu reaktörleri ancak kısa aralıklarla çalıştırabiliyor. Aksi halde patlama tehlikesi var.
En büyük reaktörü Japonlar üretti
Japonların el atmadığı bir şey var mı, bilmiyorum ama buna el attıklarını biliyorum. Japonlar dünyanın en büyük stellarator reaktörünü üretti. İçten burgulu bu klasik simit tasarımının adı Büyük Burma Aygıtı (LHD). Halen aktif olan bu deneysel reaktör 1998’den beri çalışıyor.
Spitzer olsa kendi tasarımını hemen tanırdı. Sadece Japonlar dengeli bir gaz akışı sağlamak için gereken manyetik alanı üretmek üzere, rasta tarzı şerit elektromıknatıs bobinlerine ek olarak, yanma odasını yaprak dolma gibi saran klasik bobinler de kullandılar.
Bu stellerator aynı boydaki tokamaklarla aynı performansı sergiliyor ve aynı zamanda yüksek enerji üretme ile verimli çalışma rekorunu elinde tutuyor. Ancak, Japonların plazmayı hapseden manyetik alan üretme tasarımında optimize edilecek yanlar var.
Örneğin değişken manyetik alanlar
Japonlar farklı şekillere sahip iki ayrı elektromıknatıs bobini kullandıkları için manyetik alanın hem şiddetini hem de yönünü ayarlamak zorundalar. İstikrarlı bir plazma akışı sağlamalarının tek yolu bu. Ancak bu fazla enerji tüketen bir tasarım ve Japonları 100 milyon derece sıcaklığa erişmeye zorluyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi düşük sıcaklık hem enerji tüketimini azaltıyor hem de reaktör çekirdeğinin kullanım ömrünü uzatıyor. İşte Max Planck Plazma Fiziği Enstitüsü’nden (IPP) ve şu anda Columbia Üniversitesi’nde çalışan Allen Boozer bu sorunu gidermek için yeni bir tasarım denemeye karar verdiler.
Evcil termonükleer bomba
Sonuçta burgulu simit üretme teknolojisi ucuzlamıştı. Böylece Almanya’nın füzyon reaktörü için hem dıştan hem içten burgulu bir yanma odası (stellarator) üretmeyi düşündüler. Wendelstein 7-X reaktörü böyle doğdu ve çalışma sıcaklığını 80 milyon dereceye düşürerek istikrarı artırdı.
Çünkü bu rektör manyetik alının şiddetini değiştirmeden sadece yönünü değiştirerek plazma akışını kontrol etmeyi sağlıyordu. Elektrik ve elektronik mühendisi arkadaşlarımızla fizikçi arkadaşlarımıza sınavlarda sorulan problemlere benzeyen bir sorunu çözmüş oldular. 🙂
Kusursuz değil
Ama iyi çalışıyor. IPP’den teorik fizikçi Per Helander, “Neredeyse tümüyle simetrik bir manyetik alan oluşturabiliyoruz. Bu dikiş yerlerinin derinize batmadığı bir kazak giymek gibi. Evet, biraz gaz kaçırıyoruz fakat reaktör verimliliğini artırmayı başardık” diyor.
Amerikalılar geri kaldı
Çünkü dünyayı işgal etmek ve Türkiye’nin de satın alacağı bozuk F-35 avcı uçaklarına tam 400 milyar dolar gömmekten bunu deneyecek paraları yok (yazacağım). 2004 yılında kendi burgu simitlerini inşa etmeye başladılar, ama 2008’de ünlü mortgage (konut kredisi) krizi çıkınca hükümet projenin fişini çekti.
Şimdi füzyon bayrağı Almanlarda ve önemli olan reaktörün ne kadar süreyle füzyon reaksiyonunu koruyacağı. Sonuçta sistem gaz kaçırıyor ve bu haliyle birkaç saniyeden fazla çalışması mümkün değil. Yine de günümüzde füzyon rekoru 1 saniye olduğuna göre birkaç saniye büyük başarı.
Üstelik bunu yaparlarsa para musluğunu elinde tutan politikacıları ikna edip bütçeden pay alarak Avrupa’nın gelecek füzyon reaktörü olan DEMO’yu inşa edecekler. Bu da artık ömrünü tamamlayan Fransa’daki ITER’in yerini alacak.
Para, para, para
Aslında Türkiye’nin tersine, Max Planck Enstitüsü’nün bütçesi korumalı; yani adamların yasaları var ve diyor ki hükümet değişse bile enstitü bütçesini Bush’un NASA’ya yaptığı gibi kısamazsın. Enstitü direktörü Martin Stratmann bunu çok net ifade ediyor:
“Temel bilimler alanında yaptığımız çalışmalarla Almanya’ya büyük ekonomik katkıda bulunuyoruz. Bu bütçe politikacıların keyfine bırakılmayacak kadar önemli.”
Sırada hangi füzyon sorunları var?
Öncelikle reaktörlerin kullanım ömrünü hesaplamak lazım. Sonuçta füzyon reaktörü dediğimiz şey sürekli patlayan evcil bir termonükleer bomba. Bunu ilk kabul eden de Oxford Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Profesör Felix Hofmann:
“Yanma odasında dehşet çalışma şartları var! Çok korkunç bir şey gerçekten de: Füzyon reaksiyonu yoğun sert nötron radyasyonuna yol açıyor. Bu da reaktörün metal duvarlarını delik deşik ediyor, metali yıpratıyor. Reaktörün aniden delinmemesi için ne kadar hızlı eskidiğini ölçmemiz lazım. Reaktörler biraz da bu yüzden gaz kaçırıyor, deliniyor.”
Metal yorgunluğu
Ancak reaktörleri test etmek için de yeni bir nükleer füzyon test reaktörü yapacak halimiz yok. Hofmann bunun yerine süper sıcak helyum gazından oluşan iyon bombardıman meşalesi geliştirdi. Bunu ve lazer ışınlarını kullanarak metal yorgunluğunu ölçecek.
Çünkü teorilere göre, metal yorgunluğunu yanma odasının metal duvarlarının ısıyı ne ölçüde ilettiğini etkiliyor. Bu da metal yorgunluğun yol açtığı çatlaklar üzerinde sıcak ve soğuk bölgeler oluşmasına yol açarak duvarları deliyor.
Profesör Hofmann iyon meşalesini ve lazer ışınlarını kullanarak reaktöre benzer şartlar yaratıp yeni ve daha dayanıklı inşaat malzemeleri geliştirmek istiyor.
Sıcaklık meselesi
Diğer bir sorun da reaktörde füzyon için gereken ideal sıcaklığı korumak. Yoksa döteryum çekirdeklerini (bir nötron ve bir proton içerir) birbirine yapıştırıp (füzyon) helyum üretmek imkansız hale geliyor.
Bunun için de fizikçilerin reaktördeki gaz akışını, özellikle de türbülansı anlamaları gerekiyor. Bu bilgisayar simülasyonuyla bile kolay değil. Sonuçta içinde termonükleer bomba patlayan bir rüzgar tüneli düşünün. İşte türbülansta bakacağınız şey bu.
İlgili yazı: Yıldız Gemisi Atılgan ne zaman?
Öte yandan General Atomics’ten Gary Staebler işin sırrını çözdüğü kanısında: “Plazma gazındaki tek tek serbest elektronlar ve elektron gruplarından oluşan iyonlar (elektrondan 60 kat büyükler) birbiriyle etkileşime giriyor. Burada ısının parçacık düzeyinde aktarılmasından söz ediyoruz.”
“Öyle ki reaktörde plazma akışını anlamak için bunu gaz akışı olarak düşünmekten vazgeçip tek tek elektronlara bakmalı, yani parçacık akışı gibi düşünmeliyiz. Türbülansı ve metal yorgunluğuyla birlikte reaktörün aniden soğumasını ancak böyle anlarız.”
Burada en güzel sözü yine Merkel’in PR danışmanı yazmış. Merkel dünyada ucuz füzyon reaktörü devrini başlatacak olan yeni füzyon sisteminin açılışını yaparken sözlerini şöyle bitirdi:
“Güneş’in ateşini evcilleştirdik.”
Almanya’nın yeni füzyon reaktörü
1Non-Contact Measurement of Thermal Diffusivity in Ion-Implanted Nuclear Materials. F. Hofmann, D. R. Mason, J. K. Eliason, A. A. Maznev, K. A. Nelson & S. L. Dudarev. Scientific Reports 5, Article number: 16042 (2015) doi: 10.1038/srep16042
2N.T. Howard et al. Multi-scale gyrokinetic simulation of tokamak plasmas: enhanced heat loss due to cross-scale coupling of plasma turbulence, Nuclear Fusion (2016). DOI: 10.1088/0029-5515/56/1/014004
Güle güle yaksınlar demekten başka söyleyecek çok bisey yok kozan bey…
Keşke ülkemizdende böyle güzel bilimsel haberler alsak…
Bilimin her alanında sınırları zorluyorlar.Çok güzel bir şey.Ama ülkemde …
Elinize sağlık Kozan bey yine bizlere en sade hali ile güzel bir yazı aktardığınız için çok çok teşekkürler
Avrupa, bilimde bizden çok önde, bu doğru. Peki neden diye sordunuz mu hiç? Bu durum ne zamandan başladı? Daha dün Endülüs’teki kütüphanelerimizi yakmışlarken ve bizden çok ilkel durumdayken, ne oldu da bunlar bu kadar ileri gitmeye başladı diyorum kendi kendime ve bu konuda konuşmak yerine bir şeyler yapmalıyız aslında konuşmak yerine… (Buna cevap yazacaklar: Sen neden yapmıyorsun? İnsanların durumunu nereden biliyorsun ki sen ki tanımadığın bir insanım ben?) Peki neden ülkemde yok? Cevap: Konuşmak kolay…
Emeğinize sağlık
türkler açlıktan ölürken bunlarla uraşması imkansız
önce güzel ve temiz gıdalar lazım
ucuz ve sınırsız yemek ve giyim ve barınma
sonra bunlar gerçekleşir
Emeğne sağlık.Harika bir araştırma ve paylaşım.Ancak buradada harcadığı kadar üretillmiyor.İlerisini merak ediyorum.Ömrümüz yéterse mutlu oluruz.
Gerekli manyetik alanlar için süper iletkenler kullanılıyor ancak süper iletkenlik özelliği belli bir manyetik alan kuvvetinden sonra kalkıyor. Bu yüzden en gelişmiş MR görüntüleme makineleri bile 7 teslayı aşamıyor.
Eğer malzeme bilimi bu gün kullanılanlardan çok daha üstün özellikleri olan mıknatıslar yaparsa manyetik alanı dolayısıyla basıncı arttırmak mümkün olur ve o zaman da başta füzyon olmak üzere pek çok buluş peş peşe gelir.
Rahmetli Prof. Engin Arık’ın Youtube’da bir konuşması vardı birkaç gün önce denk geldim. Onların toryumla çalışmaları ne durumdaydı. Üzerine devam edenler oldu mu?
Toryum meselesini Akkuyu Santrali Temiz Söylemini Çürüten 15 Kanıt yazısında anlattım. Ancak ayrıca daha detaylı anlatacağım.
Konuyu harika bir bütünlük halinde yazmışsınız. Kutlarım. Bildiğiniz gibi, bu tür çalışmalar çok az sayıdaki bilim insanın uğraşıdır. Ülkemizde de başka alanlarda güzel işler yapılıyor. Dolayısıyla makalelerinizi, halka dönük olumlu veya olumsuz yargılarınızdan arındırırsanız, gelecek yorumların seviyesini tayin etmiş olursunuz. Unutmayınız ki Ülkemiz; bilim, teknoloji ve üretim alanlarında halâ batının kontrolüne tabidir.
Bilim evrenseldir, teknoloji de evrensel olmalıdır. Ülkemiz bilim ve teknolojiye yatırım yaparsa tam bağımsız olacaktır. Bir ülkenin tam bağımsız olması ancak bunu istemeyenlerin hoşuna gitmeyebilir. Bunun için düşünçe özgürlüğü, ifade özgürlüğü, parlementer demokrasi, eğitim ve sosyal refah gerekir. Biz açık verirsek Batıya veya Doğuya ya da Ortadoğuya bağımlı oluruz. Dış mihraklar bizi kullanmaya fırsat bulurlar.
Elinize sağlık, çok etkilendim. Bir an önce bu yarışın içinde olmamız lazım.